O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.
- That country broke off diplomatic relations with the United States.
Sanırım John'un Jane ile olan ilişkilerini çok fazla okuyorsun.
- I think you're reading too much into John's relationship with Jane.
İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
- The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
- We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
Tom, yakın kişisel ilişkilerden rahatsız.
- Tom's uncomfortable with close personal relationships.
Tom yakın ilişkilerden çekinen yalnız yaşayan biridir.
- Tom's a loner who shuns close relationships.
O onlarla akrabalığını bozdu.
- He broke relations with them.
O, onun uzak bir akrabasıdır.
- He is a distant relation of hers.
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Tom'la ilişkim seni ilgilendirmez.
- My relationship with Tom is none of your business.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
This relation uses the customer's social security number as a key.
Yes, he's a relation of mine, but a only distant one.
Equality is a symmetric relation, while divisibility is not.
... I would hesitate to use the word danger in relation to ...