Onun teklifini reddetmek zorunda kaldım.
- I had to refuse her offer.
Onun yardımını reddetmekle hata yaptın.
- You were wrong to refuse his help.
Doktorlar ikinci operasyonu uygulamayı reddettiler.
- Doctors refused to perform a second operation.
Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- I am surprised that she refused such a good offer.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
Değersiz olmasına rağmen, onu seviyorum.
- I like it even though it's worthless.
Bir tehdit altında verilen bir söz değersizdir.
- A promise given under a threat is worthless.
Tom'un teklifi reddedildi.
- Tom's offer was refused.
Girişin reddedildi çünkü fazla sarhoştun.
- You were refused entry because you were too drunk.
Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- I plan on refusing to do that.
Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
- In a sense you are right in refusing to join that club.
Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- I plan on refusing to do that.
Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
- In a sense you are right in refusing to join that club.
Bu bütünüyle işe yaramaz.
- This is totally worthless.
Onun görüşü işe yaramaz.
- His opinion is worthless.
I asked the star if I could have her autograph, but she refused.
I refuse to listen to this nonsense any more.
... that 47 percent of the country considered themselves victims who refuse personal responsibility, ...