Definition von reddetmek im Türkisch Englisch wörterbuch
- deny
I have to deny your request.
- İsteğini reddetmek zorundayım.
Denying the obvious is stupid.
- Açık olanı reddetmek aptalca.
- reject
The highest form of ignorance is to reject something you know nothing about.
- Cahilliğin en yüksek formu, hakkında hiçbir şey bilmediği bir şeyi reddetmektir.
I do not want to reject this claim.
- Ben bu iddiayı reddetmek istemiyorum.
- refuse
I'm afraid I have to refuse.
- Maalesef reddetmek zorundayım.
I had to refuse her offer.
- Onun teklifini reddetmek zorunda kaldım.
- dispute
- to refuse, to decline, to negate, to reject, to repudiate, to disdain, to turn sb/sth down, to throw sth out
- disapprove
- disallow
- refute
- repudiate
- disdain
- negate
- (Kanun) challenge
- dismiss
- turn
You were wrong to turn down his help.
- Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
I'm afraid I have to turn you down.
- Maalesef seni reddetmek zorundayım.
- (Latin) nego
- (Kanun) bar
- veto
- set aside
- flout
- throw out
- repulse
- throw over
- rule out
- throw something out
- contravene
- turn up one's nose at
- draw the line at
- jilt
- foreclose
- gainsaid
- put
- nix
- disown
- to refuse, decline; to reject
- disaffirm
- to disown, repudiate, cast (someone) off
- abnegate
- (tasarı) throw out
- turn down
You were wrong to turn down his help.
- Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
I couldn't help but turn down his offer.
- Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.
- quash
- gainsay
- to refuse to acknowledge
- to claim that (something) is untrue
- (hakim veya jüriyi) challenge
- repel
- (dava) dismiss
- disavow
- controvert
- cast off
- (Hukuk) refuse (to)
- take objection to
- overrule
- damn
- to repudiate (a debt)
- declare off
- fall down
- turn back
- vote sth down
- brush off
- scorn
- turn away
- spurn
- (Mukavele) decline
I intend to decline his offer to help me.
- Bana yardım etmek için yaptığı teklifi reddetmek niyetindeyim.
- {f} renounce
- {f} rebuff
- put back
- disacknowledge
- wave aside
- {f} negative
- disinherit
- reddetme
- refusal
Your refusal to help complicated matters.
- Yardım etmeyi reddetmen işleri karıştırdı.
Your refusal to help complicated matters.
- Yardımı reddetmen olayları karıştırdı.
- reddetme
- rejection
- reddetme
- denial
- reddetmek hakim veya jüriyi
- challenge
- reddetmek (dava)
- quash
- reddet
- {f} disclaim
- reddetme
- dismissal
- reddet
- (Bilgisayar) decline
Tom declined to comment on the matter.
- Tom sorunla ilgili yorum yapmayı reddetti.
They declined our invitation.
- Onlar davetimizi reddetti.
- reddet
- (Bilgisayar) deny
Nobody here is denying that.
- Buradaki hiç kimse onu reddetmiyor.
Tom knew there was no point in denying it.
- Tom bunu reddetmenin hiçbir anlamı olmadığını biliyordu.
- reddet
- (Bilgisayar) reject
Jefferson rejected this idea.
- Jefferson bu fikri reddetti.
She rejected my proposal.
- O benim önerimi reddetti.
- reddetme
- (Kanun) disaffiliation
- reddetme
- repulse
- reddetme
- refute
- reddetme
- rebuff
- reddetme
- disapproval
- reddetme
- repudiating
- reddetme
- (Argo) knock back
- reddetme
- non-acceptance
- reddetme
- holdout
- reddetme
- abnegation
- reddet
- {f} jilted
- reddet
- disavow
- reddet
- gainsay
- reddet
- {f} repudiated
- reddet
- {f} rebuff
- reddet
- throw out
- reddet
- {f} refusing
In a sense you are right in refusing to join that club.
- Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
I plan on refusing to do that.
- Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- reddet
- repudiate
- reddet
- refuse
She refused his proposal.
- Onun teklifini reddetti.
Doctors refused to perform a second operation.
- Doktorlar ikinci operasyonu uygulamayı reddettiler.
- reddet
- {f} gainsaid
- reddet
- {f} spurring
- reddet
- jilt
- reddet
- {f} rejected
Jefferson rejected this idea.
- Jefferson bu fikri reddetti.
She rejected my proposal.
- O benim önerimi reddetti.
- reddet
- {f} spurned
- reddetme
- disclaimer
- reddetme
- {i} refusing
In a sense you are right in refusing to join that club.
- Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
I plan on refusing to do that.
- Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- reddetme
- impeachment
- reddetme
- repudiation
- reddetme
- {i} spurring
- reddetme
- disownment
- reddet
- thrown out
- davacı gelmediğinden davayı reddetmek
- non pros
- delil yetersizliğinden reddetmek
- ignore
- dışındakileri reddetmek
- hold out for
- evlatlıktan reddetmek
- to disown
- her şeyi reddetmek
- hold out for
- kabaca reddetmek
- repulse
- kanun tasarısını reddetmek
- to throw out a bill
- kesinlikle reddetmek
- refuse point blank
- konuşmayı reddetmek
- send smb. to Coventry
- oylayarak reddetmek
- vote down
- reddet
- disowned
Her parents disowned her and kicked her out of the house.
- Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.
Tom's father disowned him.
- Tom'un babası onu evlatlıktan reddetti.
- reddet
- flout
- reddet
- thrown#out
- reddet
- thrownout
- reddet
- throw#out
- reddet
- disaffirm
- reddet
- nix
- reddet
- throwout
- reddetme
- brushoff
- reddetme
- declination
- reddetme
- (jüri veya yargıcı) challenge
- reddetme
- nonacceptance
- reddetme
- disavowal
- suçu reddetmek
- plead not guilty
- yapmayı reddetmek
- draw the line
- yerine getirmeyi reddetmek
- (Hukuk) refuse to execute