Yokohama'ya erişmek iki saatimi aldı.
- It took me two hours to reach Yokohama.
Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.
- I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination.
Adaya tekne ile ulaşmak kolaydır.
- The island is easy to reach by boat.
Varmak istediğiniz yere ulaştınız.
- You have reached your destination.
Saniyede 17 km hızla dünyadan en yakın ikinci yıldız olan Proxima Centauri'ye varmak yaklaşık 75.000 yıl alır.
- At a speed of 17 km/sec, it would take about 75,000 years to reach Proxima Centauri, the second nearest star from Earth.
Yokohama'ya erişmek iki saatimi aldı.
- It took me two hours to reach Yokohama.
Tom, Mary'ye ulaşmaya çalıştı.
- Tom tried to reach Mary.
Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.
- Check the enemy's progress before they reach the town.
Zararları bir milyon yene ulaştı.
- Their losses reached one million yen.
Hava kararmadan önce Londra'ya ulaşacağız.
- We will reach London before dark.
Tom üst rafa yetişmek için çok kısaydı.
- Tom was too short to reach the top shelf.
Bu kitabın onun kavrayışının ötesinde olduğunu düşünüyorum.
- I think this book is beyond his reach.
Tom'a ulaşmak için bir yol bulmak zorundayız.
- We have to find a way to reach Tom.
Onlar kazların beslendiği alana ulaştığında, o oturdu ve saf altın rengi olan saçını açtı.
- When they had reached the common where the geese fed, she sat down and unloosed her hair, which was of pure gold.
Acele etsek iyi olur yoksa biz kamp alanına ulaşmadan önce fırtınaya yakalanırız.
- We had better hurry or we'll be caught in the storm before we reach the camping site.
Masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.
- He reached across the table and shook my hand.
Geçen yıl etekler tam dizlerin altına uzandı.
- Skirts last year reached just below the knees.
O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
- She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.
- Tom thought about reaching for his gun, but decided not to.
Tom Mary'ye dokunmak için uzandı.
- Tom reached out to touch Mary.
I'll try to reach out orphan child about their school life.
Dağın tepesine ulaşmayı başardım.
- I succeeded in reaching the top of the mountain.
Sana telefonla ulaşmakta zorluk çektik.
- We have had difficulty reaching you by phone.
Dağın zirvesine ulaşmayı başardılar, ama geri inerken bir kaza geçirdiler.
- They succeeded in reaching the mountain summit, but had an accident when coming back down.
Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.
- After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain.
The Thembu tribe reaches back for twenty generations to King Zwide.
Reach for your dreams.
In 3 years, he reached the position of manager.
He reached for his shoe with his legs.
I can't quite reach the pepper, could you pass it to me?.
To call George eloquent is certainly a reach.
and we have learned not to fire at any of the dinosaurs unless we can keep out of their reach for at least two minutes after hitting them in the brain or spine, or five minutes after puncturing their hearts--it takes them so long to die.
I didn't reach what he was trying to tell me.
All my reference books are within arm's reach.
He developed his boardinghouse reach in the oil fields.
If we look to the nether reaches of the list, we find some anomalies.
... will never reach the same volume as advertising revenues ...
... that's what we're focused on, is the kind of assistance that can reach ordinary Afghans, ...