İhtiyacım olan şey kaldıraçtır.
- What I need is leverage.
Bir yatırımcı grup firmanın kaldıraçlı satın alımını deniyor.
- An investors' group is attempting a leveraged buy-out of the firm.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Sözleşme oldukça gevşek.
- The contract was rather loose.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
O daha doğrusu bir idealist.
- She is rather an idealist.
Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
- Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
Taşı bir manivela vasıtasıyla kaldırdılar.
- They lifted the rock by means of a lever.
Yaşlı amcam ve halam ikisi de epey katı ahlakçıdır.
- My elderly uncle and aunt are both rather straitlaced.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Onlar tartışmıyorlar fakat daha ziyade bir oyunu prova ediyorlar.
- They're not quarreling, but rather rehearsing a play.
Etkisi önemli belirleyiciler alandaki yazarlar ya da makalelerin sayısı değil daha ziyade atıf yoğunluğu ve edebiyat yaş göstergesiydi.
- The key determinants in impact are not the number of authors or articles in the field but, rather the citation density and the age of the literature cited.
Renk pembeden daha çok mor.
- The color is purple rather than pink.
Ağlamaktan daha çok aksiyon almalısın.
- Rather than cry, you should take action!
Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.
- You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up.
O benim annem değil aksine benim en büyük ablam.
- She is not my mother but rather my oldest sister.
Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir.
- Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections.
Öylesine haksız bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- I would rather die than do such an unfair thing.
Arabamız oldukça eski ama onlarınki de öyle.
- Our car is rather old, but so is theirs.
Trenle gitmektense metroyla gitmeyi tercih ederim.
- I'd rather go by subway than by train.
Sahile gitmektense dağlara gitmeyi tercih ederim.
- I would rather go to the mountains than to the beach.
Doğrusunu istersen, domates sebze değildir, bilakis meyvedir.
- Strictly speaking, tomatoes aren't vegetables, but rather fruits.
She didn't go along, but rather went home instead.
That was a killer, said Chris. I'd rathered die in St. Bernard than spent one minute over there. I would have rathered the storm, shaking with the wind and rain hitting in the boat for an eternity than spending any time there.
This melon is rather tasteless, especially compared to the one we had last time.
Firstly, I continue to base most species treatments on personally collected material, rather than on herbarium plants.
I didn't want to leave. Or rather I did, just not alone.
... and do well for and to focus on quality of children rather than numbers. And, I view ...
... under-resourced journalists rather than ...