Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
- The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
- They are always quarrelling in public.
Tartışma birliğimizi bozdu.
- Quarrelling spoiled our unity.
Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.
- Our friendship is greater than our quarrels.
Kardeşler kavga etmemelidir.
- Sisters should not quarrel.
Seninle tartışmak istemiyorum.
- I don't want to quarrel with you.
Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
- Please cease from quarreling.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.
Ben münakaşaya karıştım.
- I was involved in the quarrel.
Sizin tartışmanızın nedeni neydi?
- What was the cause of your quarrel?
Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
- I know better than to quarrel with her about trifles.
Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
- The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
Sizin tartışmanızın nedeni neydi?
- What was the cause of your quarrel?
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.