Ben işleri karıştırmak istemiyorum.
- I don't want to stir things up.
Haber heyecan yaratıyor.
- The news is creating a stir.
Haber büyük bir heyecan yarattı.
- The news caused a huge stir.
Ortalığı karıştırmaya çalışmıyorum, duyduğumu söylüyorum sadece.
- I'm not trying to stir up trouble. I'm just telling you what I heard.
Tom ortalığı karıştırmaya çalışıyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be trying to stir up trouble.
Being advertised of some stirs raised by his unnatural sons in England. —Sir John Davies.