Her zaman söz verilen zamanda gel.
- Always come by the time promised.
Yol kalabalık bu yüzden muhtemelen söz verilen zamanda varmayacağız.
- The road is crowded so we probably won't get in promised time.
Yarın söz verilmiş değil.
- Tomorrow is not promised.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Meksika yasalarına uymak için söz vermek zorunda kaldılar.
- They had to promise to obey the laws of Mexico.
Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.
- You just have to promise me one thing.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
İşte, vaat edilen kar!
- Lo, the promised snow!
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Sana bir cevap vâât edemem ama bana posta gönderebilirsin.
- I can't promise a reply, but you can send mail to me.
Cehennem vaatlerle döşelidir.
- Hell is paved with promises.
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
Sözünden dönmemelisin.
- You should not break your promise.
O asla sözünden dönmeyecek.
- He will never break his promise.
... The audience here in the hall has promised to remain silent. No cheers, applause, boos, ...
... how we repealed "don't ask, don't tell." That's how we ended the war in Iraq, as I promised, ...