Tom derinden içini çekti.
- Tom sighed profoundly.
Bu kitap beni derinden etkiledi.
- This book profoundly impressed me.
Tom derinden içini çekti.
- Tom sighed profoundly.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
O beni içten selamladı.
- She bowed deeply to me.
Ben onu herhangi başka adamdan daha içten seviyorum.
- I love him more deeply than any other man.
Manzaradan derinden etkilendim.
- I was deeply impressed by the scenery.
Derinden minnettar olduğu için, teşekkürlerini ifade etmeye çalıştı.
- Being deeply thankful, he tried to express his thanks.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- Tom looked deeply into Mary's eyes.
Sadece bizim aramıza, o çok derin derin düşünmez.
- Just between us, he doesn't think very deeply.
Ondan çok etkilendim.
- I was deeply moved by that.
Senin için çok üzülüyorum.
- I feel for you deeply.
Onun gözlerine son derece içten baktı.
- He looked deeply into her eyes.
Tom sanat tarihi ile son derece ilgilenmeye başladı.
- Tom became deeply interested in art history.
He thought and wrote profoundly.
From his childhood, she was profoundly troubled.
More profoundly, it has shaken our most fundamental assumptions.
Of the profound corruption of this class there can be no doubt. Milman.
What humble gestures! What profound reverence! Dupp.
... So the question is if we are so profoundly irrational ...
... so profoundly undermined my belief in my own capacity ...