Definition von probe. im Englisch Türkisch wörterbuch
- sound
- (İnşaat) ses
Sırtlanın havlaması kahkaha gibi ses çıkarıyor.
- The hyena's bark sounds like laughter.
Kulak yolu ses dalgalarını kulak zarına iletir.
- The ear canal sends sound waves to the eardrum.
- probe
- (Gıda) ölçüm ucu
- probe
- insansız uzay roketi
- probe
- {i} soruşturma
- probe
- {f} soruşturmak
- probe
- araştırma
- sound
- {i} koy
Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.
- I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
Bir koyun nasıl ses çıkarır?
- What sound does a sheep make?
- sound
- {s} kuvvetli
- sound
- {f} gibi gelmek: That sounds
- probe
- (Bilgisayar,Teknik) yoklayıcı
- probe
- kontrol çubuğu
- probe
- sondalamak
- probe
- (Askeri) araştırma aracı
- probe
- baskı
- probe
- (Askeri) detaylı inceleme
- probe
- araştırma yapmak
- probe
- yoklamak (sonda vb ile)
- probe
- (İnşaat) uzantı
- probe
- (İnşaat) duyarga
- probe
- soru sorarak sondaj yapmak
- probe
- irdeleme
- probe
- (Askeri) sorgulama
- probe
- inceleme
- probe
- (Tıp) stile
- probe
- mil (tıp)
- probe
- irdelemek
- probe
- test çubuğu
- sound
- akıllıca (davranış)
- sound
- geniş boğaz
- sound
- (Ticaret) iyi durumda
- probe
- sonda
Uzay sondaları tarafından çekilen resimler, Jüpiter'in etrafındaki ince halkaları gösterdi.
- Pictures taken by space probes have shown thin rings around Jupiter.
Uzay sondası Voyager 2, 1989'da 4900 kilometrelik Neptün'ü geçti.
- Voyager 2, a space probe, passed within 4900 kilometers of Neptune in 1989.
- probe
- araştırmak
- probe
- yoklamak
- probe
- (Tıp) Derin yara v.s.'yi sonda ile yoklamak, sondaj yapmak
- probe
- (çubuk/vb.ile) aramak
- sound
- ses çıkarmak
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
- It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Bir dil ne kadar çok ülkede konuşulursa, yerli konuşanı gibi ses çıkarmak o kadar daha az önemlidir, çünkü o dilin konuşanları değişik lehçeler duymaya alışkındır.
- The more countries a language is spoken in, the less important it is to sound like a native speaker, since speakers of that language are accustomed to hearing various dialects.
- sound
- etki
Tom etkilenmiş görünüyor.
- Tom sounds impressed.
- sound
- salim
Çok rahatladık, o, eve sağ salim döndü.
- To our great relief, she returned home safe and sound.
Ekip sağ salim geri döndü.
- The party returned safe and sound.
- sound
- geçerli
- Probe
- (Diş) sond
Uzay sondaları Mars'a indi.
- Space probes have landed on Mars.
Uzay sondaları tarafından çekilen resimler, Jüpiter'in etrafındaki ince halkaları gösterdi.
- Pictures taken by space probes have shown thin rings around Jupiter.
- probe
- (Tıp, İlaç) Cerrahmili, sonda
- probe
- (Biyoloji) prob
- probe
- {f} (birine) soru sorarak sondaj yapmak
- probe
- (Askeri) ARAŞTIRMA; ARAŞTIRMA ARACI (HV.): Bir şeyin mahiyetini keşfetmek, incelemek ve denemek için faydalanılan şey; özellikle dış uzaya nüfuz etmek için kullanılan, rastlayacağı şartlar hakkında geriye bilgi verecek şekilde imal edilmiş bir deney küresi, Arz uydusu veya diğer aletli araç. Özellikle, bir uzay üzerine veya civarına gönderilen ya da çevresinde bir yörüngeye oturtulan ve üzerindeki aletlerle, bu cisim hakkında elde ettiği bilgileri teometrik veya diğer cihazlarla Arza bildiren aletli bir araç
- probe
- {f} derinlemesine araştırmak
- probe
- (Nükleer Bilimler) prob (bkz. search unit),prob, sonda
- probe
- {f} iskandil etmek
- probe
- araştır
- probe
- {f} deşmek
- probe
- {f} irdelemek; incelemek, araştırmak
- probe
- prob,v.araştırma yap: n.araştırma
- probe
- {f} derinine inmek
- probe
- (Diş Hekimliği) Ağız muayenesinde araştırıcı sonda görevini gören ince, yarı bükülebilir kıvrık uçlu el aleti
- probe
- {f} (sonda v.b. ile) yoklamak; sondalamak, sondaj yapmak
- probe
- {i} mil [tıp.]
- probe
- {f} sonda ile yoklamak
- probe
- araştırma/sonda
- probe
- {i} derinlemesine araştırma
- probe
- {f} sonda koymak
- probe
- mil
- sound
- {f} sondayla bakmak
- sound
- {f} muayene etmek
- sound
- {f} söylemek
- sound
- (fiil) ses vermek, ses çıkarmak, çalınmak, etki bırakmak, çalmak, belli etmek, söylemek, muayene etmek, iskandil etmek, araştırmak, sondayla bakmak, sonda ile yoklamak, derıne dalmak (balina), ağzını aramak
- sound
- {f} araştırmak
- sound
- {f} belli etmek
- sound
- {i} haliç
- sound
- deliksiz bir şekilde