1894 yılında maddi sorun tekrar ivedi oldu. Küçük ailesiyle birlikte, doktor Grodno'ya taşınmak zorunda kaldı.
- In 1894 the material question again became pressing. With his little family, the doctor had to move to Grodno.
Tartışmak için daha acil şeylerimiz var.
- We have more pressing things to discuss.
Yapmak için daha acil başka bir şeyin var mı?
- Do you have something else more pressing to do?
Bu pantolonların ütülenmeye ihtiyacı var.
- These trousers need pressing.
Onlar ustabaşına baskı yapmaya devam edecekler.
- They'll keep pressing the foreman.
Sendika yüzde on oranında ücret zammı için baskı yapıyor.
- The union is pressing for a ten-percent pay hike.
Şu anda ilgilenecek birkaç presleme sorunumuz var.
- We have a few pressing issues to deal right now.
I come on business.—Private,” he added, with a glance at the man who stood looking on, “and very pressing business.”.