Onun mesleği öğretmenliktir.
- Her occupation is teaching.
Burası, onun öğretmenlik yaptığı okul.
- This is the school where she is teaching.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
- What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
Okulumuz onun öğretim metotlarını benimsedi.
- Our school adopted his teaching methods.
Tüm öğretmenler gençtiler ve öğretmeyi sevdiler.
- All our teachers were young and loved teaching.
Senin İngilizce öğretme yöntemin saçmadır.
- Your method of teaching English is absurd.
Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.
- In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
Tom şu anda bir sınıfa ders veriyor.
- Tom is teaching a class right now.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
- What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
Bayan Jones, bilgisayar bilimleri öğretiyor.
- Mrs. Jones is teaching computer science.