Tom her gün evde pratik yaptı.
- Tom practiced every day at home.
Andy çok sıkı pratik yapmış olmalı.
- Andy must have practiced very hard.
Egzersiz yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
- Tom showed up late to practice yesterday.
Seninle pratik yapmak istiyorum.
- I want to practice with you.
Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
- It takes years of practice to play the piano well.
Okuldan sonra, İngilizce konuşma pratiği yapmak için bir İngiliz okuluna gidiyorum.
- After school, I go to an English school to practice English conversation.
Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.
- Tom practices playing the bassoon every day.
İyi İngilizce yazma, çok fazla pratik gerektirir.
- To write good English requires a lot of practice.
Ben prensip olarak yasağa katılıyorum fakat uygulamada oldukça zor olacak.
- I agree with the ban in principle, but in practice it will be extremely difficult.
Bilime gelince, uygulama teoriden daha önemlidir.
- When it comes to science, practice is more important than theory.
İkinci bir dil öğrenmek birçok alıştırma gerektirir.
- Learning a second language requires a lot of practice.
Alıştırma mükemmel yapar.
- Practice makes perfect.
Tom takım idmanını izledi.
- Tom watched the team practice.
Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
- I have to practice the piano every day.
Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
- In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
O düzenli olarak piyano çalışması yapar.
- She practices playing the piano regularly.
Taşrada eski âdetler, kolay kolay kaybolmadı.
- Old practices died hard in the country.
Bando uygulamasında görüşürüz.
- See you at band practice.
Uygulamadan sonra görüşürüz.
- I'll see you after practice.
Bilime gelince, uygulama teoriden daha önemlidir.
- When it comes to science, practice is more important than theory.
Planınızı mümkün olduğu kadar kısa sürede uygulamaya koyun.
- Put your plan into practice as soon as possible.
Tom sahada takım antrenmanını izledi.
- Tom watched the team practice on the field.
Antrenman yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
- My father practices medicine.
Tom, çocuklarını futbol antremanına götürdü.
- Tom drove his children to soccer practice.
Bir öğretmen aramalısın ve sizin için en iyi olan ruhsal uygulama yöntemini öğrenmelisin.
- You should seek a teacher and learn the method of spiritual practice that is best for you.
Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.
- Tom practices playing the bassoon every day.
Benimle Japonca pratik yapar mısın?
- Can you practice Japanese with me?
That may work in theory, but will it work in practice?.
She practiced law for forty years before retiring.
If you want to speak French well, you need to practice.
You should practice playing piano every day.
They gather to practice religion every Saturday.
... Relaxation Response." So I practiced his technique, which ...
... I just practiced every day. ...