By the end of the century, poleis had been established throughout the Hellenic world, all bearing a marked family resemblance.
He became a police officer.
- O bir polis memuru oldu.
The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
The policeman was off duty when he was shot to death.
- Polis vurularak öldürüldüğünde izinliydi.
The policeman lifted the box carefully.
- Polis kutuyu dikkatlice kaldırdı.
I hate cops like him.
- Onun gibi polislerden nefret ederim.
The cops threw tear-gas bombs into the building.
- Polisler binanın içine gaz bombaları attılar.
Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesinde muhatap olduğu her on sürücüden beşi sarhoştur.
Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesi uğraşmak zorunda kaldığı her on sürücüden beşi alkollüdür.
He became a police officer.
- O bir polis memuru oldu.
A police officer is talking to her.
- Bir polis memuru onunla konuşuyor.
I've heard that most police cars don't have bulletproof glass.
- Birçok polis arabalarının kurşungeçirmez camları olmadığını duydum.
The police officer wore a bulletproof vest.
- Polis memuru bir kurşun geçirmez yelek giydi.
The patrolman motioned me to pull over.
- Kenara çekilmem için polis bana işaret etti.
The only people standing in front of the building are policemen.
- Sadece binanın önünde duran insanlar polis.
Not all policemen are brave.
- Tüm polisler cesur değildir.
The policewoman directed traffic.
- Kadın polis trafiği yönetti.
Don't tell Tom you're a cop.
- Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
The police officer blew his whistle.
- Polis memuru düdüğünü çaldı.
There were ten police officers on the spot.
- Noktada on polis memuru vardı.
A police officer is talking to her.
- Bir polis memuru onunla konuşuyor.
She became a police officer.
- O, bir polis memuru oldu.
The policeman confiscated Dan's driver's license.
- Polis memuru Dan'in sürücü belgesine el koydu.
The policeman protected the witness.
- Polis memuru tanığı korudu.
Institutionalised racism is a significant problem within the police force.
- Kurumsallaşmış ırkçılık polis gücü içinde önemli bir sorun.
The police constable arrested the teenager for shoplifting.
- Polis memuru genci hırsızlık için tutukladı.
Sami was at the police station.
- Sami polis merkezindeydi.
The policewoman directed traffic.
- Kadın polis trafiği yönetti.
Tom was afraid that the police might want to arrest him.
- Tom polislerin onu tutuklamak isteyebileceğinden korkuyordu.
The police found some blood on the floor.
- Polisler yerde biraz kan buldular.