Müzik duyguları tahrik eder.
- Music moves the feelings.
Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Gittikten sonra, huzursuz hissetmeye başladı.
- After he left, she started feeling uneasy.
Çok aç hissetmiyordum.
- I was not feeling very hungry.
Ben çok iyi hissetmiyorum.
- I'm not feeling too well.
Bu sabah kendimi çok hasta hissederek uyandım.
- I awoke this morning feeling very ill.
Evin sarsılmasını hissederek dışarıya koştum.
- Feeling the house shake, I ran outside.
Tom bir çubukla yeri dürttü.
- Tom poked the ground with a stick.
O bir sopayla kız kardeşinin gözüne dürttü.
- She poked her sister in the eye with a stick.
Tom nasıl poker oynayacağını bilmiyor.
- Tom doesn't know how to play poker.
O, bizimle poker oynardı.
- She used to play poker with us.
Hüzünlenmeyi seviyorum. Çoğu insanın üzücü duygudan kaçmaya çalıştığını biliyorum. Fakat sanırım bu yanlış.
- I like to feel sad. I know that most people try to avoid any kind of sad feeling. But I think that is wrong.
Sanırım Tom'un duygularını incitmemek için çok dikkatli olmamız gerekiyor.
- I think we need to be very careful not to hurt Tom's feelings.
Perhaps all those super hackers who so regularly produce infinite lives etc. could produce pokes to be used by 128K users.
In the summertime they'd reach out and snatch your straw hat right off your head, and if you were fool enough to go after it your poke was bound to be lighter when you came out.