Farklı bakış noktalarımız var.
- We have different points of view.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Tom bazı hasar puanları aldı.
- Tom has taken some damage points.
Dördüncü olarak, benim ilk üç noktam yoktur.
- Fourthly, my first three points do not exist.
Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
- The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
Tom bazı sorunlara işaret etti.
- Tom pointed out some problems.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Bu nokta özel bir vurguyu hak ediyor.
- This point deserves special emphasis.
Ben konuyu vurguladım.
- I stressed the point.
Bu hususta uzlaşmaya varmak zorunda kaldım.
- I had to compromise on this point.
Bu hususta seninle aynı fikirde değilim.
- I don't agree with you on this point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.
- Jim makes a point of jogging three miles every day.
Pusula kuzeyi gösterir.
- Compasses point north.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
- She thinks her job is pointless.
Yememenin yararı nedir?
- What's the point of not eating?
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Siz insanları anlamıyorum.
- I don't see your point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
O gerçekten mesele değil.
- That's not really the point.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
Terry Wogan: That's the first six points for Germany! Now only Austria is left with the dreaded nul points.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
... building up on some of the points that we touched upon ...
... There are a lot of points that I want to make tonight, but the most important one is that ...