O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Her insanın kendi güçlü noktaları vardır.
- Every man has his own strong points.
Tom bazı hasar puanları aldı.
- Tom has taken some damage points.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Her insanın kendi güçlü noktaları vardır.
- Every man has his own strong points.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.
- I differ from you on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
Tom dağlara doğru işaret etti.
- Tom pointed towards the mountain.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Ben konuyu vurguladım.
- I stressed the point.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Tom'un geçerli bir hususu var.
- Tom has a valid point.
Bu aslında iyi bir husus.
- That's actually a good point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Pusula kuzeyi gösterir.
- Compasses point north.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Yememenin yararı nedir?
- What's the point of not eating?
Bunun yararsız olduğunu fark ettik.
- We realized it was pointless.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Siz insanları anlamıyorum.
- I don't see your point.
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
O gerçekten mesele değil.
- That's not really the point.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
Terry Wogan: That's the first six points for Germany! Now only Austria is left with the dreaded nul points.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
... VIC GUNDOTRA: And, by the way, two other points. ...
... points, and that's not how a commander in chief operates. You don't turn national ...