İki şey arasında ince farklar var.
- There are subtle differences between the two things.
Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.
- A musician can appreciate small differences in sounds.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
- There are significant differences between those two countries.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.