Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Trene yetişmek için bol miktarda zamanın var.
- You have plenty of time to catch the train.
Aynı hatayı iki kez yapma. Pek çok başka seçenek var.
- Don't make the same mistake twice. There are plenty of other options.
Kalan pek çok şey var.
- There's plenty of stuff left.
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Bu yıl bol karımız vardı.
- We have had plenty of snow this year.
Tom Boston'da bir hayli arkadaşı olduğunu söyledi.
- Tom said he had plenty of friends in Boston.
Tom zaten hayli tehlikede.
- Tom is in plenty of danger already.
Tom'un çok zamanı olmalı.
- Tom should have plenty of time.
Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
- Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
Endişelenme. Bolca suyumuz ve yiyeceğimiz var.
- Don't worry. We have plenty of water and food.
Tom bolca dinleniyor.
- Tom gets plenty of rest.
Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
- Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Benim birçok arkadaşlarla konuşmak için bol bol vaktim vardı.
- I had plenty of time to talk to many friends.
Bol bol zamanım var ama yeterli param yok.
- I have plenty of time, but not enough money.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
Pek çok insana danıştık.
- We consulted plenty of people.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Bu yıl bol karımız vardı.
- We have had plenty of snow this year.
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Tom'un çok zamanı olmalı.
- Tom should have plenty of time.
Sanırım hâlâ çok zamanımız var.
- I think we still have plenty of time.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Bu daktilo oldukça sık kullanılmıştır.
- This typewriter has seen plenty of use.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Salonda çok fazla misafir vardı.
- There were plenty of guests in the hall.
I think six eggs should be plenty for this recipe.
This office is plenty big enough for our needs.
During this season of distress, the discouragements to marriage, and the difficulty of rearing a family are so great that population is at a stand. In the mean time the cheapness of labour, the plenty of labourers, and the necessity of an increased industry amongst them, encourage cultivators to employ more labour upon their land, to turn up fresh soil, and to manure and improve more completely what is already in tillage.
... plenty of time to respond. We are quite aware of the clock for both of you. But I want to ...
... but there actually was plenty of will, ...