Trene yetişmek için bol miktarda zamanın var.
- You have plenty of time to catch the train.
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Pek çok insana danıştık.
- We consulted plenty of people.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Tom'un hayli seçeneği var.
- Tom has plenty of options.
Tom zaten hayli tehlikede.
- Tom is in plenty of danger already.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
Tom bolca dinleniyor.
- Tom gets plenty of rest.
Endişelenme. Bolca suyumuz ve yiyeceğimiz var.
- Don't worry. We have plenty of water and food.
Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
Benim birçok arkadaşlarla konuşmak için bol bol vaktim vardı.
- I had plenty of time to talk to many friends.
Bol bol zamanım var ama yeterli param yok.
- I have plenty of time, but not enough money.
Kalan pek çok şey var.
- There's plenty of stuff left.
Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
- I know that plenty of guys want to go out with you.
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Bu yıl bol karımız vardı.
- We have had plenty of snow this year.
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Tom Mary'ye çok zaman verdi.
- Tom gave Mary plenty of time.
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Bu daktilo oldukça sık kullanılmıştır.
- This typewriter has seen plenty of use.
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
Bunlardan çok daha fazlası vardır.
- There are plenty more of those.
I think six eggs should be plenty for this recipe.
This office is plenty big enough for our needs.
During this season of distress, the discouragements to marriage, and the difficulty of rearing a family are so great that population is at a stand. In the mean time the cheapness of labour, the plenty of labourers, and the necessity of an increased industry amongst them, encourage cultivators to employ more labour upon their land, to turn up fresh soil, and to manure and improve more completely what is already in tillage.
... plenty of time to respond. We are quite aware of the clock for both of you. But I want to ...
... but there actually was plenty of will, ...