Tom learned later that Mary wasn't planning to live in Boston.
- Tom Mary'nin Boston'da yaşamayı planlamadığını daha sonra öğrendi.
Don't tell Tom that Mary isn't planning on helping his mother.
- Mary'nin onun annesine yardım etmeyi planlamadığını Tom'a söyleme.
I'd like to schedule an appointment.
- Bir randevu planlamak istiyorum.
I'd like to schedule an appointment for tomorrow.
- Yarın için bir randevu planlamak istiyorum.
Planning the wedding before proposing is putting the cart before the horse.
- Evlilik teklif etmeden önce düğün planlamak arabayı atın önüne koymaktır.
The revolutionary council met to plan strategy.
- Devrim konseyi strateji planlamak için toplandı.
What time is your plane scheduled to leave?
- Senin uçağının saat kaçta kalkması planlanmıştır.
The training session is scheduled to begin at 4 p.m.
- Eğitim oturumunun 16:00'da başlaması planlandı.
I'd like to schedule an appointment for tomorrow.
- Yarın için bir randevu planlamak istiyorum.
I'd like to schedule an appointment.
- Bir randevu planlamak istiyorum.
It rains so often in the wet season that it's hard to plan outings.
- Yağışlı mevsimde o kadar sık yağmur yağar ki gezintileri planlamak zordur.
What time is your plane scheduled to leave?
- Senin uçağının saat kaçta kalkması planlanmıştır.
The training session is scheduled to begin at 4 p.m.
- Eğitim oturumunun 16:00'da başlaması planlandı.
Tom had only planned to stay in Boston for just a day or two.
- Tom iş için sadece bir ya da iki gün Boston'da kalmayı planlamıştı.
Things didn't go as planned.
- İşler planlandığı gibi gitmedi.
He works in the planning section.
- O, planlama bölümünde çalışıyor.
We'll put these plans on ice.
- Bu planları erteleyeceğiz.
He intended to have visited Naples last year.
- O geçen sene Napoli'yi ziyaret etmeyi planlamıştı.
Tom intended to tell Mary everything.
- Tom Mary'ye her şeyi söylemeyi planladı.
Tom said that he thought Mary knew what time John was planning to start cooking.
- Tom, John'un ne zaman aşçılığa başlamayı planladığını Mary'nin bildiğini düşündüğünü söyledi.
The attack began without enough planning.
- Saldırı yeterli planlama yapılmadan başladı.
Sami met with Layla to plan a kidnapping.
- Sami bir kaçırmayı planlamak için Leyla ile buluştu.
I have to plan everything.
- Her şeyi planlamak zorundayım.