Tom regrets the decision he made late last night.
- Tom gece geç saatlerde verdiği karardan pişmanlık duyuyor.
Tom regrets having introduced Mary to John.
- Tom, Mary'yi John'a tanıştırdığından pişmanlık duyuyor.
Tom felt remorse for what he had done.
- Tom yaptığından pişmanlık hissetti.
He exhibited no remorse for his crime.
- Suçu için hiç pişmanlık göstermedi.
His face expresses deep sorrow and repentance.
- Yüzü derin üzüntü ve pişmanlık ifade ediyor.
He is regretful that he couldn't go.
- O, gidemediğine pişman.
I'm sorry for what I've done.
- Yaptığım şeyden pişmanım.
Oh, I'm so sorry, said Anne penitently.
- Anne pişman bir şekilde Ah, çok üzgünüm dedi.
Oh, I'm so sorry, said Anne penitently.
- Anne pişman bir şekilde Ah, çok üzgünüm dedi.
Tom is remorseful, isn't he?
- Tom pişman, değil mi?
Dan wasn't remorseful about killing Linda.
- Dan, Linda'nın öldürülmesi konusunda pişman değildi.