Onu partiye gitmeye ikna ettim.
- I persuaded him to go to the party.
Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
- Tom persuaded her into going to the movies with him.
Onu seyahati iptal etmeye ikna etmek zor oldu.
- It was difficult to persuade him to cancel the trip.
Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- He did his best to persuade her.
Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.
- I think there is no point in trying to persuade him.
Onu ikna etmeye çalışmanın faydası olmadığını düşünüyorum.
- I figure that there is no point in trying to persuade him.
Belki Tom yardım etmek için ikna edilebilir.
- Maybe Tom could be persuaded to help.
Bir ya da iki şarkı söylemek için ikna edilebilirim.
- I could be persuaded to sing a song or two.
That salesman was able to persuade me into buying this bottle of lotion.
He persuaded me to go home, but I refused.