Onu ikna etmekte başarısız olduk.
- We failed to persuade him.
O, onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- She did her best to persuade him.
Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
- The salesperson persuaded her to buy the dress.
Onu partiye gitmeye ikna ettim.
- I persuaded him to go to the party.
Bir ya da iki şarkı söylemek için ikna edilebilirim.
- I could be persuaded to sing a song or two.
Belki Tom bize yardım etmesi için ikna edilebilir.
- Maybe Tom can be persuaded to help us.
Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
- Tom persuaded her into going to the movies with him.
Onu partiye gitmeye ikna ettim.
- I persuaded him to go to the party.
That salesman was able to persuade me into buying this bottle of lotion.
He persuaded me to go home, but I refused.
... things. I am not trying to persuade people not to have children. I think that ...
... is nuts, but I am trying to persuade people to have children that they can take care of ...