Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Dün yeni bir kişisel bilgisayar satın aldım.
- I bought a new personal computer yesterday.
Tom kötü bir şahıs değil.
- Tom isn't a bad person.
Hiçbir şey bir şahıs olmak kadar zor değil.
- Nothing is as difficult as becoming a person.
Kibar görünüşlü yaşlı adam kalktı ve elini bana verdi.
- The gentle-looking old man got up and gave his hand to me.
Mary bebek kız kardeşine karşı çok kibardır.
- Mary is very gentle with her baby sister.
O tür şeyi ne tip insan yapardı?
- What sort of person would do that kind of thing?
Tom kesinlikle sözünden dönecek bir insan tipi gibi görünmüyor.
- Tom certainly doesn't seem like the kind of person that would back down.
Tom sevgi dolu ve şefkatli bir beyefendi.
- Tom is a loving and caring gentleman.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
- Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
Kişiliksiz kadınlardan hoşlanmıyorum.
- I don't like women without personalities.
Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
- Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
Yaşlı adam odasında öldü.
- The old person died in their room.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is a likeable person.
O, kapıyı hafifçe itti.
- She gave the door a gentle push.
Tom, Mary'yi yavaşça itti.
- Tom gave Mary a gentle push.
O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
- He is such a bad person that everybody dislikes him.
Kimse paranın çoğunu katkıda bulunan kişinin Tom olduğunu bilmiyordu.
- Nobody knew that Tom was the person who contributed most of the money.
O iyi bir insan değil.
- He is not a good person.
Ben dürüst bir insanım.
- I am an honest person.
Bizzat görünmek zorundasın.
- You have to appear in person.
Onunla bizzat konuşmalısın.
- You must talk to her in person.
Çocuklarla yumuşak bir sesle konuştu.
- She spoke to the children in a gentle voice.
Onun sesi yumuşak ve kibardı.
- His voice was soft and gentle.
Yaşlandıkça, daha hoşgörülü oldu.
- As he grew older, he became gentler.
Ebola vücut sıvıları yoluyla insandan insana yayılır.
- Ebola spreads from person to person through bodily fluids.
Vücut kitle endeksi 25 ile 29 arasında olan bir kişi kilolu olarak düşünülmektedir.
- A person with a BMI of 25 to 29 is considered overweight.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
Adın karakterini etkiliyor.
- Your name affects your personality.
This guy's a decent sort.
He had to focus on the mission, staying alive and getting out, not on the sexy number rubbing up against him.
Fancy a pint, me old mucker?.
How my bitches been doin'?.
George was a bit of an odd bod.
Ob-la-di, ob-la-da, life goes on, bra, la-la how the life goes on ~ Lennon/McCartney, Ob-La-Di, Ob-La-Da, 1968.
THE favourable reception the Orrery has met with from Perſons of the firſt diſtinƈtion, and from Gentlemen and Ladies in general, has induced me to add to it ſeveral new improvements in order to give it a degree of Perfeƈtion; and diſtinguiſh it from others ; which by Piracy, or Imitation, may be introduced to the Public.
By common law a corporation or a trust is legally a person.
Meanwhile, the dazed Sullivan, dressed like a bum with no identification on his person, is arrested and put to work on a brutal Southern chain gang. — New York Times, 2004.
Where is the person?.
... one person in a studio. ...
... But you can see there is one person way ahead of their time ...