The economy was in miserable condition.
- Ekonomi perişan durumdaydı.
Kate glanced at Chris and then ignored him, making him feel miserable.
- Kate Chris'e baktı ve sonra onu görmezden geldi, bu onu perişan etti.
Tom seems terribly distraught, doesn't he?
- Tom son derece perişan görünüyor, değil mi?
Tom was looking somewhat distraught.
- Tom biraz perişan görünüyordu.