Tom and Mary aren't quite sure what to make of this.
- Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.
I'm not quite sure what to do.
- Ne yapacağımdan pek emin değilim.
Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
- Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
That doesn't sound right.
- Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.
All right, I'm listening.
- Pekala, ben dinliyorum.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
The flood caused a lot of damage.
- Sel pek çok zarara neden oldu.
We played a lot of games at the party.
- Partide pek çok oyun oynadık.
Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
- Aramızda kalsın, Tom'un fikri bana pek cazip gelmiyor.
Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
- Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
We played a lot of games at the party.
- Partide pek çok oyun oynadık.
Maruyama Park is a place where a lot of people gather.
- Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.
There is not much more to say.
- Söylenecek pek fazla şey yok.
I'm really not much of a cook.
- Ben gerçekten pek aşçı değilim.
The first time, she wasn't very firm with him.
- İlk kez, onunla pek sıkı değildi.