pek

listen to the pronunciation of pek
Türkisch - Englisch
quite

I'm not quite sure what to do. - Ne yapacağımdan pek emin değilim.

Tom and Mary aren't quite sure what to make of this. - Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.

eminent
damned
fairly
right

That doesn't seem right. - Bu pek doğru görünmüyor.

All right, I'm listening. - Pekala, ben dinliyorum.

most

Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it. - Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.

If you look from afar, most things will look nice. - Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.

rather
a lot

This dictionary contains a lot of information. - Bu sözlük pek çok bilgi içermektedir.

The flood caused a lot of damage. - Sel pek çok zarara neden oldu.

scarcely
very, extremely
very much, a lot, quite, fairly, rather, very
very much, a great deal
strong, sound
jolly
(moving) fast, speedily
much

Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much. - Aramızda kalsın, Tom'un fikri bana pek cazip gelmiyor.

Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much. - Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.

so
very

Tom doesn't have very many friends. - Tom'un pek çok arkadaşı yok.

I'm not very particular about food. - Yemek hakkında pek müşgülpesent değilim.

rattling
eminently
hard, firm
unyielding, rigid
spanking
ever so
strongly
lot

Maruyama Park is a place where a lot of people gather. - Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.

The flood caused a lot of damage. - Sel pek çok zarara neden oldu.

not much

I'm really not much of a cook. - Ben gerçekten pek aşçı değilim.

There is not much more to say. - Söylenecek pek fazla şey yok.

firm

The first time, she wasn't very firm with him. - İlk kez, onunla pek sıkı değildi.

stiff
pek çok
very much

We didn't talk very much. - Biz pek çok konuşmadık.

pek mümkün olmayan
unlikely
pek çok
voluminous
pek ala
well
pek az
marginal
pek az
scanty
pek az
a modicum of
pek az
scarcely
pek az tanınan
obscure
pek bilgisi olmayan
ignorant
pek de
not all that
pek değil
not desperately
pek dikkatli olmayan
casual
pek etkili
drastic
pek hoş
delightful
pek iyi
all right
pek iyi değil
(Konuşma Dili) after a fashion
pek iyi değil
so so
pek kaba
brutish
pek konuşmaz
reticent
pek moda
all the rage
pek sadık
true-blue
pek sanmam
i doubt whether
pek sanmıyorum
i doubt whether
pek tafsilatlı
diffuse
pek tanınmayan
obscure
pek uzak olmayan olay
in the offing
pek yakın
imminent
pek yazık
that's tough
pek yüksek sıklık
ultra high frequency
pek çok
a spate of
pek çok
(Konuşma Dili) a whole lot of

I have a whole lot of ideas. - Benim pek çok fikirlerim var.

Tom doesn't have a whole lot of time. - Tom'un pek çok zamanı yoktu.

pek çok
enormously
pek çok
a areal quantity of
pek çok
greatly
pek çok
no end
pek çok
a raft of
pek çok
plenty

As a new father, I gave my first child plenty of books. - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.

That's probably plenty. - O, muhtemelen pek çok.

pek çok
plenty of

I know that plenty of guys want to go out with you. - Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.

There's plenty of stuff left. - Kalan pek çok şey var.

pek çok
most

If you go to that supermarket, you can buy most things you use in your daily life. - O süpermarkete giderseniz, günlük hayatta kullandığınız pek çok şeyi satın alabilirsiniz.

Most schools are closed today. - Bugün pek çok okul kapalı.

pek çok
copious
pek çok
a good number of
pek çok
a great deal of

I have a great deal of work to do. - Yapacak pek çok işim var.

pek çok
a good deal
pek çok
countless

Countless lives have been lost. - Pek çok hayat kayboldu.

I've been to Boston countless times. - Pek çok kez Boston'a gittim.

pek çok
multitudinous
pek çok
too much

Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy. - Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.

pek çok
highly
pek çok
a world of
pek çok
galore
pek çok
a whole of
pek çok
far
pek çok
vast
pek çok
numerous
pek çok
deluge
pek çok defa
quite a lot
pek çok defa
quite a bit
pek çok işe yarayan
all-purpose
pek çok ve çeşitli
manifold
pek çok yeteneği olan
all-around
pek önemli değil
for what it's worth
pek çok
a great deal

I care a great deal for you. - Ben senin için pek çok dikkat ederim.

I have a great deal of work to do. - Yapacak pek çok işim var.

pek doku
many tissues
pek iyi
well
pek o kadar değil
Not so much
pek çok, sonsuz
many, infinitely
pek çok, çok sayıda
Many, many
pek aklım yatmıyor
i don't like the sound of it
pek az
seldom, scarcely
pek az isteği olan bir adam
a man of few wants
pek başlı
obstinate, hardheaded
pek bir özelliği yok
it's nothing special
pek canlı hardy, tough
(someone) who possesses endurance
pek de yakında değil
none too soon
pek doğal olarak
as one might expect
pek erken
all too soon
pek fark yok
not much to choose
pek farklı değil
little less than
pek gözlü
bold, courageous, gutsy
pek haklı olarak
in all conscience
pek hoş
delightfully
pek istekli
on the tiptoe
pek iyi
famously
pek iyi
(brit. üniv.) alpha
pek kıymetli şey
kohinoor
pek o kadar iyi değil
notany too well
pek pek
at the very most
pek rağbette
it's all the rage
pek söylemek
1. to speak harshly, speak tactlessly. 2. to speak out loud
pek tabi
without fail
pek tabii
no wonder
pek tabii
of course
pek tatlı
luscious
pek umursamamak
have a low opinion of
pek yakın
within an inch of
pek yakında
soon
pek yürekli
hardhearted
pek yüzlü
1. brazen, shameless. 2. very outspoken; tactless
pek çirkin
flagrant
pek çok
a great many

There are a great many people in the park. - Parkta pek çok sayıda insan var.

Tom has collected a great many butterflies. - Tom pek çok kelebek topladı.

pek çok
out and away
pek çok
1. a great many; quite a few; a lot of. 2. a great deal, very much
pek çok
immensely
pek çok dostu var
she has lots of friends
pek çok yönden
in many directions
pek şaşırmış halde
at one's wit's end
pek çok
a great number of
pek çok
immense
pek çok
myriad
pek çok
superabundant
(pek) çok
plenty
(pek) çok
far
güçlü ve gözü pek
redoubtable
pek çok
(Konuşma Dili) umpteen
pek değil
none too
pek çok
horribly
pek çok
far and away
Yumuşak huylu atın çiftesi pek yavuz olur
(Atasözü) Still waters run deep
içilecek şeylerden pek çok içme
thing to drink a lot of drinking
çok kutsal; pek kutsı
sacrosanct; many Kuts
arkası pek
having influence, having connections
ağzı pek
tightlipped
bir şeye pek çok üzülmek
take something hard
gözü pek
plucky, bold, daring, daredevil, audacious, fearless, dauntless
gözünde pek iyi bir insan olmamak
be in bad odor with smb
kafası pek çalışmaz
a bit weak upstairs
kendimi pek iyi hissetmiyorum
I don't feel well
pek çirkin
atrocious
pek çok
lavish
pek çok
horrible
pek çok
{i} oodles
pek çok
immeasurable
pek çok
manifold
pek çok
innumerable
pek çok
oodles of
pek çok
raft
pek çok
without stint
pek çok
overmuch
pek çok
{s} mighty
pek çok
most#beautiful
pek çok
{s} numberless
pek çok
a whale of a lot
pek çok
million
pek çok
ungodly
pek çok
infinite

I love you in spite of your many, but so many, infinite mental problems. - Senin pek çok ama pek çok, bitmeyen zihinsel sorunlarına rağmen seni seviyorum.

sırtı pek
warmly clad, thickly clad
yapmak pek de kolay değil
That will take some doing
yavaş atın çiftesi pek olur
still waters run deep
yumuşak huylu atın çiftesi pek olur
(Atasözü) When a mild-mannered person blows his stack, he blows it in a big way
yüreki pek
1. hardhearted. 2. fearless, stouthearted
yürekini pek tutmak
to be brave, keep up one's courage
Türkisch - Türkisch
Sağlam, dayanıklı: "İnsan gülden nazik, taştan pektir."- H. R. Gürpınar
Hızlı olarak
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok: "Pek beğendikleri ve pek sevdikleri hâlde aldatırlar."- H. C. Yalçın
Bir kedi grubundaki lider kedi
Sağlam, dayanıklı
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok
Sert, katı
pek başlı
İnatçı
pek canlı
Dayanıklı
pek doku
Selüloz çeperleri değişik kalınlıkta hücrelerden oluşan, dalların dik durmasını sağlayan doku
pek gözlü
Yılmaz, yürekli, gözü pek
pek pek
Olsa olsa, en üstün olarak
pek yürekli
Acıması olmayan, yüreksiz, merhametsiz
pek yüzlü
Utanması olmayan, sıkılmaz
pek yüzlü
Karşısındakilerin kırılacağını bildiği hâlde duygularını veya isteklerini söylemekten çekinmeyen
pek çok
Yeterinden fazla, bir hayli
Pek çok
sürü
Pek çok
tümen tümen
Pek çok
(Osmanlı Dönemi) HEZAR
Pek çok
nice nice
Pek çok
oluk oluk
Pek çok
sürü sürü
Pek çok
buram buram
Pek çok
kırk
Pek çok
binlerce
arkası pek
Güçlü birine veya sağlam bir şeye güvenen (kimse)
ağzı pek
Sır vermeyen, ketum (kimse)
canı pek
Acıya, sıkıntıya karşı dayanıklı
gözü pek
Korkusuz, yürekli, cesur
sırtı pek
Kalın giyinmiş
yüreği pek
Yürekli
yüreği pek
Yüreği katı
yüzü pek
Birine söylenmesi güç olan şeyi sıkılmadan söylenebilen veya kendisinden istenilen şeyleri rahatlıkla geri çevirebilen
Englisch - Türkisch

Definition von pek im Englisch Türkisch wörterbuch

pek sayılmaz
not exactly
pek
Favoriten