Bütün dünyada barış vardı.
- There was peace all over the world.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
- A lot of people want peace all over the world.
Büyükbabam bir sulh hakimiydi.
- My grandfather was a justice of the peace.
Yurtta sulh, cihanda sulh.
- Peace at home, peace in the world.
Meditasyom bana iç huzuru verir.
- Meditation gives me peace of mind.
Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
- The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
Huzurlu evlilik bu dünyanın cennetidir, çekişmeli evlilik bu dünyanın arafıdır.
- Marriage, in peace, is this world's paradise; in strife, this life's purgatory.
O, uykusunda huzur içinde vefat etti.
- She passed away peacefully in her sleep.
Şimdi ihtiyacımız olan şey biraz barış biraz sessizlik.
- What we need now is a little peace and quiet.
Bütün istediğim huzur ve sessizlik.
- All I want is peace and quiet.
Bir süre için her şey huzurlu idi.
- For a time, things were peaceful.
Dönüşüm huzurlu, yavaş yavaş oldu.
- Conversion was peaceful and gradual.
İki kız kardeş çok barışçıl bir biçimde yaşadılar.
- The two sisters lived very peacefully.
Ülkeler barışçıl amaçlarla anlaşmazlıkları çözmekle ilgileniyorlardı.
- The countries concerned settled the dispute by peaceful means.
Iki taraf bir barış antlaşması imzaladı.
- The two sides signed a peace treaty.
Aylar süren müzakerelerin ardından, barış antlaşması tamamlandı.
- After months of negotiations, the peace treaty was completed.
Nihayet, iki Kızılderili kabilenin şefleri savaş baltalarını gömmeye karar verdiler ve barış çubuğu tüttürdüler.
- At long last, the two chiefs of the Indian tribes have decided to bury the hatchet and smoke the peace pipe.
Onlar barışsever insanlardır.
- They are a peace-loving people.
Meditasyom bana iç huzuru verir.
- Meditation gives me peace of mind.
Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.
- We must preserve our peaceful constitution.
Ülkeler barışçıl amaçlarla anlaşmazlıkları çözmekle ilgileniyorlardı.
- The countries concerned settled the dispute by peaceful means.
Ulus barış halindeydi.
- The nation was at peace.
Onlar barış yapmak için geldi.
- They came to make peace.
Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.
- It's easier to make war than to make peace.
Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.
- It's easier to make war than to make peace.
Eğer kendinle barışamıyorsan, bir başkasıyla nasıl barışacaksın?
- If you can't make peace with yourself, how are you going to make peace with anyone else?
Normalde ben çok barışsever bir adamım. Ama ailem tehdit edildiğinde benim ne yapacağım hiç belli olmaz.
- Normally, I'm a very peaceful man. But if my family is threatened, there's no telling what I'll do.
Bugün 4 Haziran. Çin hükümetinin Tiananmen alanında barışsever bir gösteride yüzlerce insanı öldürdüğü bir gün.
- Today is the 4th of June — a day when Chinese government killed hundreds of people on a peaceful demonstration on the Tiananmen square.
Bu orman sakin ve huzurlu.
- This forest is quiet and peaceful.
Tom'un uyumada problemi olduğunda, o kakımları saymaya başlar.O, onu çabucak sakin bir hale getirir. Ve o kakımları elliye kadar sayabilmeden önce derin uykuya dalar.
- When Tom has trouble sleeping, he starts counting stoats. That quickly brings him into a peaceful mood, and he is fast asleep before he could count the stoats to fifty.
That will give me some peace of mind.
Naomi boasted in nothing but the God of Israel. And she found peace even in the midst of chaos when she went to Him in prayer.
All we're saying is give peace a chance.
Atticus smiled wryly. Do what? Put him under a peace bond?.
Since discovering religion, she's been at peace in her personal life.
He was unhappy when he was alive but now he's at peace.
If I have rewarded evil unto him that was at peace with me; (yea, I have delivered him that without cause is mine enemy:) let the enemy persecute my soul, and take it.
He lay down, cuddled the blankets up to his ears, closed his eyes and composed himself to sleep, at peace with his conscience and the world.
You may go in peace.
Now the children have gone, perhaps I can get on with my work in peace.
May the souls of the recently departed rest in peace.
... education do you think execution for all has a bearing on world peace ...
... He won the Nobel Peace Prize in 1913. ...