parsimonious; niggargly; mean

listen to the pronunciation of parsimonious; niggargly; mean
Englisch - Türkisch

Definition von parsimonious; niggargly; mean im Englisch Türkisch wörterbuch

strait
{i} boğaz

Bu noktada, deniz bir boğaz içinde daralır. - At this point the sea narrows into a strait.

Torres Boğazı Yeni Gine'yi Avustralya'dan böler. - The Torres Strait divides New Guinea from Australia.

strait
{i} (denizde) boğaz
strait
(Coğrafya) iki dağ arasında dar geçit
strait
darlık
strait
ç.sıkıntı
strait
güç durum
strait
{i} geçit

Geçitler yolcu gemisi için çok dardı. - The straits were too narrow for the cruise ship.

strait
(sıfat) dar, sıkı, sınırlı, kısıtlı
strait
zor durum
strait
{s} kısıtlı
strait
the Straits İstanbul ve Çanakkale Boğazları
strait
{i} darboğaz
strait
straits i
strait
{s} sıkı

O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir. - If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.

O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı. - She was in dire straits, but made a virtue out of necessity.

strait
{i} üzüntü
strait
{s} dar

Geçitler yolcu gemisi için çok dardı. - The straits were too narrow for the cruise ship.

Bu noktada, deniz bir boğaz içinde daralır. - At this point the sea narrows into a strait.

strait
{i} sıkıntı

O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir. - If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.

O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı. - She was in dire straits, but made a virtue out of necessity.

strait
{i} yokluk
Englisch - Englisch
strait