The girl bought some lip gloss at the convenience store.
- Kız marketten bir dudak parlatıcısı satın aldı.
Susan polished her father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
The diamond in this ring is polished.
- Bu yüzükteki elmas parlatılır.
I polished up the floor and furniture.
- Zemini ve mobilyayı parlattım.
The diamond in this ring is polished.
- Bu yüzükteki elmas parlatılır.
Sami's smile brightens my day.
- Sami'nin gülümsemesi günümü parlatıyor.
Susan shined her father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
She had her shoes shined.
- O, ayakkabılarını parlattı.
After the death of Caesar, a comet shone for seven days.
- Sezar'ın ölümünden sonra, bir kuyruklu yıldız yedi gün boyunca parladı.
The stars shone in the sky.
- Yıldızlar gökyüzünde parladı.
Susan shined her father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
Susan shined your father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
The child talked with his eyes shining.
- Çocuk parlayan gözlerle konuştu.
That blue-white shining star is Sirius.
- O mavi-beyaz parlayan yıldız Sirius'tur.
The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.