I wrapt my selfe in Palmers weed, / And cast to seeke him forth through daunger and great dreed.
I cast up the notches on my post, and found I had been on shore three hundred and sixty-five days.
The cast would need a great deal of machining to become a recognizable finished part.
He’s in the cast of Oliver.
The actor’s career lasted for thirty years.
- Oyuncunun kariyeri 30 yıl sürdü.
That song reminds me of a famous movie actor.
- O şarkı bana ünlü bir sinema oyuncusunu hatırlatır.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
Football is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
That man is a famous cabaret performer.
- O adam ünlü bir kabare oyuncusu.
The audience applauded the performer.
- Seyirci oyuncuyu alkışladı.
He grew up to be a college football player.
- O bir üniversite futbol oyuncusu oldu.
He is better than any other player in the team.
- O, takımdaki herhangi bir oyuncudan daha iyidir.
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
She is said to have been an actress about twenty years ago.
- Onun yaklaşık yirmi yıldır bir oyuncu olduğu söyleniyor.
The actor was on the stage for most of the play.
- Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
It is no use trying to play a trick on me.
- Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
I am playing a browser game.
- Bilgisayar oyunu oynuyorum.
Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
- Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
The top eight players survived the ninth day of the tournament.
- Zirvedeki sekiz oyuncu turnuvanın dokuzuncu gününe kadar dayandı.
We are basketball players.
- Biz basketbol oyuncusuyuz.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays.
- Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.