That man is a famous cabaret performer.
- O adam ünlü bir kabare oyuncusu.
The audience applauded the performer.
- Seyirci oyuncuyu alkışladı.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncuya benziyor muyum?
He is better than any other player in the team.
- O, takımdaki herhangi bir oyuncudan daha iyidir.
We regard him as the best player on the team.
- Biz, ona takımın en iyi oyuncusu gözüyle bakıyoruz.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
All the players stood there with their arms folded.
- Tüm oyuncular kolları bağlanmış olarak orada durdular.
We are basketball players.
- Biz basketbol oyuncusuyuz.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
Football is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
These games are listed under the adult category.
- Bu oyunlar yetişkin kategorisi altında listelenmiş.
Your substitute has already been picked out.
- Sizin yedek oyuncunuz zaten seçildi.
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
She won an Oscar nomination for best supporting actress.
- O, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar adaylığını kazandı.
Tom fell in love with a young actress.
- Tom genç bir kadın oyuncuya aşık oldu.
Has the performance started yet?
- Oyun henüz başladı mı?
Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
- Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
She is said to have been an actress about twenty years ago.
- Onun yaklaşık yirmi yıldır bir oyuncu olduğu söyleniyor.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
It is no use trying to play a trick on me.
- Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
I trained the dog to do tricks.
- Oyun yapması için köpeği eğittim.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
When I was playing video games in the living room, Mother asked me if I would go shopping with her.
- Oturma odasında video oyunları oynarken annem bana onunla birlikte alışverişe gidip gitmeyeceğimi sordu.
The umpire called the batter out.
- Hakem topa vuran oyuncuya seslendi.
If our last batter had not hit a home run, team would have lost the game.
- Eğer bizim son topa vuran oyuncumuz tur vuruşu yapmasaydı, takım oyunu kaybederdi.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
You're a very good bowler.
- Sen çok iyi bir top atan oyuncusun.
Tom is a very good bowler.
- Tom çok iyi bir top atan oyuncudur.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
I'll show you how this game is played.
- Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
Tom won the Oscar for Best Supporting Actor.
- Tom en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oskar kazandı.
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncu gibi görünüyor muyum?
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.