Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
O, merdivenlerden aşağıya geliyordu.
- She was coming down the stairs.
O, merdivenden düştü.
- She fell down the ladder.
İkizler kızamıktan dolayı yatağa düştü.
- The twins have come down with measles.
Tom Mary'nin nehrin aşağısına doğru sürüklenişini izlemekten başka bir şey yapamadı.
- Tom could do nothing but watch Mary being swept down the river.
Tom caddenin aşağısına doğru yürüdü.
- Tom walked down the street.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
İyi hava sebzelerin fiyatını düşürdü.
- The good weather sent the price of vegetables down.
Güneş battığında hava soğudu.
- It grew cold as the sun went down.