Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı?
- Reporter: Did you buy her a kitten?
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent her 500 dollars.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent him 500 dollars.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that one is better.
Bu bir ev, şu ise camidir.
- This is a house and that is a mosque.
Artık seni sevmiyorum.
- I don't like you anymore.
Artık seni sevmiyorum.
- I no longer love you.
Tazelik bizim önceliğimizdir.
- Freshness is our top priority.
O bizim beyzbol sahamızdır.
- That is our baseball field.
Onun bir gün birisi olacağından eminim.
- I'm sure he's going to be somebody someday.
Birisi telefona cevap verebilir mi?
- Can somebody answer the phone?
Merhaba, siz Bay Ogawa mısınız?
- Hello, are you Mr Ogawa?
Siz insanları anlamıyorum.
- I don't see your point.
Biri bu tabağı kırdı.
- Somebody has broken this dish.
Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
- There's somebody coming up the stairs.
Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
- She screamed with horror as someone took hold of her arm.
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
- A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
Bu John'dur ve o da onun biraderidir.
- This is John and that is his brother.
Onun adı Tomoyuki Ogura.
- His name is Tomoyuki Ogura.
Onlara karşı çıkmak hiçbir şeye yaramaz.
- It'll be useless to stand against them.
Nagasaki çevresinde onlara rehberlik edebilmem için kadınla birlikte gittim.
- I went with the women so that I could guide them around Nagasaki.
Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü.
- Dima slept with 25 men in one night and then killed them.
Onlardan herhangi birini seçebilirsin.
- You may choose any of them.
Ben dün sizin babanıza rastladım.
- I ran into your dad yesterday.
Ben dün sizin babanıza rastladım.
- I bumped into your dad yesterday.
Bugünlük bu kadar yeter.
- That's enough for today!
Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
- Hand it over. That's all you've got?
Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse.
- Tom wishes that he could be a better French speaker.
Keşke sigara içmeyi bıraksa.
- I wish that she would stop smoking.
O, aynada kendine bakmadı mı?
- Hasn't he looked at himself in a mirror?
Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
- Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
Bay Tanaka bizim arkadaşımızdır.
- Mr Tanaka is a friend of ours.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Tom asla ağzını birşeyi şikayet etmeden açmaz.
- Tom never opens his mouth without complaining about something.
Yarın sabah Tom'un birşeyler yapmasına yardım etmeliyim.
- I have to help Tom do something tomorrow morning.
Onların ana dili Fransızca.
- French is their mother tongue.
Onların erkek çocuğunun adı John.
- Their son's name is John.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
Her gün bu kadar sıcak mı?
- Is it this hot every day?
Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
- Hearing this song after so long really brings back the old times.
Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip.
- This car has a better performance than that one.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
O kendi kendine mırıldanıyor.
- She is muttering to herself.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Onu Kaliforniya'ya gönderiyorum.
- I'm sending her to California.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı.
- Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.
O ondan daha akıllıdır.
- He's smarter than her.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than her.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- He said NO to himself. He said YES aloud.
Kendisine Fransızca öğretti.
- He taught himself French.
Bu biraz farklı bir şeydi ve beraber takıldığım insanlar bunlardan takıyordu.
- It's something a bit different and the people I was hanging around with wore them.
Biraz geç olduğunu biliyorum ama şimdi uğramamın bir sakıncası var mı? Seninle tartışmam gereken bir şeyim var.
- I know it's kind of late, but would you mind if I came over now? I have something I need to discuss with you.
Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
- How dare you speak to me like that?
Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- I am surprised that she refused such a good offer.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
- In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Onlar parlak renkli kurbağalar olduğunu söylüyorlar fakat ben onları asla görmedim.
- They say there are bright-colored frogs, but I've never seen them.
Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü.
- Dima slept with 25 men in one night and then killed them.
Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
- I will teach you to play chess.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
Aptal ya da falan olduğumu düşünüyor musun?
- Do you think I'm stupid or something?
Öğle yemeğin için bir sandviç falan hazırlayacağım.
- I'll fix a sandwich or something for your lunch.
Sana önemli bir şey söylemek üzereyim.
- I'm about to tell you something important.
Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
- I want to tell you something important.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
- This is a picture of her own painting.
Olağanüstü bir şey görmek istiyor musun?
- Do you want to see something extraordinary?
Onların fiyatı bizimkinin altındadır.
- Their price is below ours.
Biz genellikle, bizimkinin aslında trajik bir çağ olduğunun söylenildiğini duyuyoruz.
- We often hear it said that ours is essentially a tragic age.
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Bana yapacak bir şey ver.
- Give me something to do.
Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
Ne yazık ki o yatakta hastaydı.
- I regret to say that he is ill in bed.
Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
- My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir.
- He is not such a fool as to believe that story.
Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
- It was such a hot day that we went swimming.
Bıçak o kadar kördü ki onunla eti kesemedim ve benim çakımı kullanmak zorunda kaldım.
- The knife was so dull that I couldn't cut the meat with it and I had to use my pocketknife.
O gitar o kadar pahalı ki onu satın alamam.
- That guitar is so expensive that I can't buy it.
O kadar hızlı koştu ki ona yetişemedik.
- He ran so fast that we couldn't catch up with him.
Tom o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim.
- Tom ran so fast that I couldn't catch him.
Kaybedecek bir şeyi olmayan birine meydan okuma.
- Don't challenge someone who has nothing to lose.
Birisi bana içtiğin her sigara ömründen yedi dakika alır dedi.
- Someone told me that every cigarette you smoke takes seven minutes away from your life.
Bu öğleden sonra Tom'un birşeyler yapmasına yardım edeceğim.
- I'm going to help Tom do something this afternoon.
Yarın sabah Tom'un birşeyler yapmasına yardım etmeliyim.
- I have to help Tom do something tomorrow morning.
Onlardan herhangi birini seçebilirsiniz.
- You may choose any of them.
Onlardan kaç tanesinin yardıma ihtiyacı olduğunu bilmiyordum.
- He did not know how many of them needed help.
Böyle bir sözlükte buzdolabı ile ilgili en az iki cümle olmalıdır.
- In a dictionary like this one there should be at least two sentences with fridge.
Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
- Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
Yakında sizden haber almak için sabırsızlanıyorum.
- I am looking forward to hearing from you soon.
Sizden henüz bir cevap almadım.
- I have received no reply from you yet.
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
Stevie Wonder'ın yeni albümü sende var mı?
- Do you have Stevie Wonder's new album?
Bu araba onunki gibi görünüyor.
- It looks like this car is his.
Senin çevirini onunkiyle kıyasla.
- Compare your translation with his.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.
- To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
Eski olanlarının yanı sıra çağdaş Farsça şiirler batı dünyasında bilinmemektedir.
- Contemporary Persian poems haven’t been known in west world as well as ancient ones.
Modern arabalar birçok yönden eski olanlardan farklıdır.
- Modern cars differ from the early ones in many ways.
Bu açgözlü piçlerin bizimkileri almalarına izin veremeyiz.
- We can't let these greedy bastards take what is ours.
Başkalarının hataları işaret edildiğinde bu hoşumuza gider, fakat bizimkiler işaret edildiğinde değil.
- We like it when others' mistakes are pointed out, but not when ours are.
Ben önemli kimseyim ve önemliyim.
- I am somebody and I am important.
Ben önemli kimseyim ve önemliyim.
- I am somebody and I am important.
Fransızca anlayan kimseyi arıyorum.
- I'm looking for somebody who understands French.
Bugün belirli bir kimse müthiş kırılgan oluyor.
- A certain someone is being awfully fragile today.
O, şüpheleneceğin bir kimse değildi.
- He wasn't someone you'd suspect.
Birinin kafasından neler geçtiğini kimse kesin olarak bilemez.
- No one ever really knows what's going through someone else's head.
Neden kimseye söylemedin?
- Why didn't you tell someone?
Artık seni sevmiyorum.
- I don't love you anymore.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Sizin hangi tür şarabınız var?
- What kind of wine do you have?
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
İçmek için size ne alabilirim?
- What can I get you for drinking?
Ben size seve seve yardımcı olacaktım, sadece şimdi çok meşgulüm.
- I would gladly help you, only I am too busy now.
Bu senin Japonya'ya ilk ziyaretin mi?
- Is this your first visit to Japan?
Geçen sene Bayan Kato senin öğretmenin miydi?
- Was Ms. Kato your teacher last year?
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
This is her book.
She treated him for a cold (direct object).
The decision was his to live with.
Ahab his mark for Ahab's mark.
This is his book.
With Hit Girl, Moretz is this year's It Girl, alternately sweet, savage and scary.
He saw to it that everyone would vote for him.
It's me. John.
In the next game, Adam and Tom will be it….
Let's play it at breaktime.
It’s lonely without you.
Take each day as it comes.
She took the baby and held it in her arms.
It wasn't me.
Come with me.
Can you hear me?.
Me and my friends played a game.
Wilfred Owen (1893–1918), The Letter - And give us back me cigarette!.
He gave me this.
I recognised him because he had attended my school.
Paying no attention to Lizzy, Mrs. Gibson began calling out our names in alphabetical order.
Thirdly, I continue to attempt to interdigitate the taxa in our flora with taxa of the remainder of the world.
I'm going to see our Terry for tea.
I'm tired of being a nobody - I want to be a somebody.
Is someone there?.
I have a feeling something good is going to happen today.
She has a certain something.
She wiped something with a cloth, wiped at the wall shelf, and put the something on it, clinking glass.
The performance was something of a disappointment.
Oh how we somethinged on the hmmm hmm we were wed. Dear, was I ever on the stage?”.
He looks a something behind that big desk.
She's really something. I can't believe she would do such a mean thing.
I did the run last year, and it wasn't that difficult.
That it is.
I like the song that you wrote.
That was an interesting example.
I'm just not that sick.
That battle was in 1450.
He told me that the book is a good read.
He must die that others might live.
This is probably their cat.
She treated them for a cold. (direct object).
Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
- Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
I feel happy because I am quit of that trouble.
- I'm glad to be rid of that trouble.
You'll suffer because of that.
- You will suffer because of that.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
I'm feeling better today.
- Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
- Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.
I've had a runny nose for two days and I've been feeling an uncomfortable sensation in my throat.
- İki gündür burnum akıyor ve boğazımda bir rahatsızlık hissediyorum.
I have a prickling sensation in my left eye.
- Benim sol gözümde bir karıncalanma hissi var.
She must have sensed something odd.
- Garip bir şey hissetmiş olmalı.
I sensed what was happening.
- Ne olduğunu hissettim.
Do you feel any pain in your stomach?
- Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Give help to anyone who needs it.
- Her kimin ihtiyacı olursa ona yardım et.
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Brush your teeth after each meal.
- Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
All that glitters is not gold.
- Parlayan her şey altın değildir.
Everybody started to panic.
- Herkes panik yapmaya başladı.
Pandas spend at least 12 hours each day eating bamboo.
- Pandalar her gün en az 12 saati bambu yiyerek geçirirler.
Tom is omnilingual. He can speak every language on Earth.
- Tom omnilingualdir. O, Dünya'daki her dili konuşabilir.
How many omnivorous children are patients in hospital?
- Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?
I always felt emotionally abused.
- Kendimi hep duygusal olarak kötüye kullanılmış hissettim.
If we let our reasoning power be overshadowed by our emotions, we would be barking up the wrong tree all the time.
- Muhakeme gücümüzün hislerimiz tarafından gölgelenmesine izin verirsek her zaman yanlış ağaca havluyor oluruz.
Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
One should take good care of every single thing.
- Biri her şeye iyi bakmalı.
Every single word you say is a lie.
- Söylediğin her söz bir yalan.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
His story may sound false, but it is true for all that.
- Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
You may take either of the two books.
- İki kitaptan herhangi birini alabilirsin.
Do you believe in extrasensory perception?
- Altıncı hisse inanıyor musun?
I wonder if I should trust my instincts.
- Hislerime güvenmem gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
You can eat whatever you like.
- Her ne istiyorsanız yiyebilirsiniz.
He believes whatever I say.
- O, söylediğim her şeye inanır.
His parents helped whoever asked for their help.
- Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.
Give it to whoever wants it.
- Onu her kim isterse ona ver.
Tom couldn't help but feel sentimental.
- Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
... planted firmly in today but our eyes cast for tomorrow ...
... You know, one of the best examples of this is our local ...