otherwise than that; that not; commonly, after a negative, with that

listen to the pronunciation of otherwise than that; that not; commonly, after a negative, with that
Englisch - Türkisch

Definition von otherwise than that; that not; commonly, after a negative, with that im Englisch Türkisch wörterbuch

but
(İnşaat) fakat

Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor. - His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.

Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter. - Life never ends but earthly life does.

but
ancak

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı. - It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.

but
conj. fakat
but
hariç

Tom hariç herkes vardı. - Everybody but Tom was present.

Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor. - Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.

but
halbuki
but
ama

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that is better.

O genç ama deneyimli. - He is young, but experienced.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

İtiraz edebilirdim ama etmedim. - I could have objected, but didn't.

Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti. - We objected, but she went out anyway.

but
gene de
but
yani

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum. - But for your help, I would have failed.

Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun. - But for my advice, you would have failed.

but
rağmen

Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor. - But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day.

Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum. - He has some faults, but I like him none the less.

but
başka

Bu şakadan başka bir şey değildi. - It was nothing but a joke.

Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. - The girl did nothing but cry.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı. - Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.

Englisch - Englisch
but
otherwise than that; that not; commonly, after a negative, with that
Favoriten