ortasından

listen to the pronunciation of ortasından
Türkisch - Englisch
across
On the opposite side of

That store is across the street.

perpendicularly

Lay the top stick across the bottom one.

{a} crosswise, athwart, over, upon
Something that is across something such as a street, river, or area is on the other side of it. Anyone from the houses across the road could see him When I saw you across the room I knew I'd met you before. Across is also an adverb. They parked across from the Castro Theatre
When something happens across a place or organization, it happens equally everywhere within it. The film `Hook' opens across America on December 11
When something happens across a political, religious, or social barrier, it involves people in different groups. parties competing across the political spectrum across the board: see board
From one side to the other
Across is used in measurements to show the width of something. This hand-decorated plate measures 30cm across
Horizontally (in crosswords)
Bridging a gap
transversely; "the marble slabs were cut across" to the opposite side; "the football field was 300 feet across" in such a manner as to be understood and accepted; "she cannot get her ideas across
If you look across at a place, person, or thing, you look towards them. He glanced across at his sleeping wife breathtaking views across to the hills
You use across to say that a particular expression is shown on someone's face. An enormous grin spread across his face = over
To, toward or from the far side of
{e} upon; beyond; transversely
across In addition to the uses shown below, across is used in phrasal verbs such as `come across', `get across', and `put across'
to the opposite side; "the football field was 300 feet across"
If something is lying across an object or place, it is resting on it and partly covering it. She found her clothes lying across the chair The wind pushed his hair across his face. = over
in such a manner as to be understood and accepted; "she cannot get her ideas across
orta
{s} central

He's back from his travels in Central Asia. - Orta Asya'daki seyahatlerinden döndü.

Kazakhstan is one of the developed countries in Central Asia. - Kazakistan, Orta Asya'daki gelişmiş ülkelerden biridir.

orta
medium

I believe the medium size will fit you better. - İnanıyorum ki orta beden sana daha iyi uyacak.

I like my steak cooked medium rare. - Bifteğimi orta pişmiş severim.

orta
mean

This does not mean that they have nothing in common with other peoples. - Bu, onların diğer insanlarla ortak bir şeyi olmadığı anlamına gelmez.

Tom doesn't have a mean bone in his body. - Tom bedeninde ortalama bir kemiğe sahip değil.

orta
middle

This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages. - Bu muhteşem katedral orta çağlara kadar dayanır.

The tiger laid in the middle of the cage. - Kaplan kafesin ortasına uzanmıştı.

orta
mid

The tiger laid in the middle of the cage. - Kaplan kafesin ortasına uzanmıştı.

Don't speak in the middle of a lesson. - Dersin ortasında konuşma.

orta
moderate

I always drive at a moderate speed. - Ben her zaman orta hızda araba sürerim.

Moderate exercise will do you good. - Orta derecede egzersiz sana iyi gelecektir.

Orta
(Tıp) medius
orta
center

We sat in the center of the room. - Odanın ortasına oturduk.

You hit the center of the target. - Hedefin ortasından vurdun.

orta
mediocre
orta
{i} midst

Tom is the kind of person that, in the midst of disaster, always finds something to laugh about. - Tom felaketin ortasında her zaman hakkında gülecek bir şey bulan kişi türüdür.

The dark night of the soul is death in the midst of life. - Ruhun karanlık gecesi hayatın ortasındaki ölümdür.

orta
centre point
orta
indifferent
orta
(Dilbilim) half open
orta
counter
orta
in-between
orta
(Meteoroloji) mediocris
orta
cross-ball
orta
med

I like my steak cooked medium rare. - Bifteğimi orta pişmiş severim.

The Medieval Era gave way to the Renaissance. - Orta çağ Rönesansa yol açtı.

orta
center point
orta
mid-

She married again in her mid-forties. - Kırklı yaşların ortalarında tekrar evlendi.

Hazelnuts are harvested in mid-autumn. - Fındık sonbaharın ortasında hasat edilir.

orta
normal

I thought that my girlfriend was normal, but she turned out to be a succubus! - Kız arkadaşımın normal olduğunu düşündüm ama onun bir şeytan olduğu ortaya çıktı.

He's just a normal junior high school student, not particularly intelligent. - O sadece normal bir ortaokul öğrencisidir, özellikle akıllı değildir.

orta
medial
orta
median
orta
midpoint
orta
middling
orta
average

He will get an average mark at best. - En iyi halde ortalama bir not alacak.

She earns on average ten pounds a week. - O, bir haftada ortalama 10 pound kazanır.

orta
tolerable
orta
fair to middling
orta
mezzo
orta
intermediate

She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate. - İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.

Intermediate and advanced language courses are given in the language being learned. - Orta ve ileri dil kursları öğretilen dilde verilir.

orta
centre
orta
fair
orta
media
orta
centro-
orta
the middle
orta
ın the middle
orta
of medium
orta
phys. place, locus, field
orta
meso

What makes you think the Middle East is more important than Mesoamerica, for instance? - Örneğin Orta Doğu'nun Orta Amerika'dan daha önemli olduğunu sana düşündürten şey ne?

The earliest civilizations arose in Mesopotamia. - En eski uygarlıklar Mezopotamya'da ortaya çıktı.

orta
middle, central (thing)
orta
middle, centre; central; average, medium, middle, middling; intermediate; moderate, tolerable; mediocre, indifferent
orta
middle, middle part, central part
orta
mediate
orta
mesne
orta
centre [Brit.]
orta
intermediate , medium
orta
bosom
orta
in between
orta
mesial
orta
passable
orta
secondary

He attended only secondary school. - O sadece ortaokula devam etti.

I am a teacher in the secondary school. - Ben ortaokulda bir öğretmenim.

orta
moderate; average, middling
orta
intermediary
orta
{i} C
orta
centripetal
orta
ides
orta
midway
orta
center,centre
orta
inbetween
yolun ortasından giden sürücü
road hog
yolun ortasından giden şöför
road hog
yolun ortasından gitmek
hog the road
Türkisch - Türkisch

Definition von ortasından im Türkisch Türkisch wörterbuch

Orta
vasat
Orta
(Osmanlı Dönemi) CEVŞ
Orta
(Osmanlı Dönemi) VASÎT
Orta
midi
orta
Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer: "Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler."- Y. K. Karaosmanoğlu
orta
Orantı
orta
Yeniçeri ocağında tabur
orta
Bir şeyin eşit olarak ayrılabileceği bölüm: "Seccadesini ortasından kesip ikiye böldüler."- Ö. Seyfettin. İyi ile kötü arasındaki durum, hâl
orta
Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale ağzında duran arkadaşlarına havadan yollamak için yaptığı vuruş
orta
Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer
orta
İki karşıt nitelik veya durum arasında bulunan, tutarlı, ılımlı, vasat
orta
Topluluk içinde, arasında
orta
Her iki yanda kendi türünden eşit sayıda nesneler bulunan
orta
Görünür, algılanır durum: "Moralinin, inadının, zaman zaman da aşırı ataklığının nedeni ortadadır."- H. Taner
orta
Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale ağzında duran arkadaşlarına havadan yollamak için yaptığı vuruş: "Aut çizgisinden nefis bir orta..."- H. Taner
orta
Bir olayın, içinde gerçekleştiği yer
orta
Bir şeyin eşit olarak ayrılabileceği bölüm
orta
Görünür, algılanır durum
orta
İçinde, arasında
orta
Her iki yanda kendi türünden eşit sayıda nesneler bulunan: "Hademe orta bölmeyi açmak üzere koştu."- R. H. Karay. İki karşıt nitelik veya durum arasında bulunan, tutarlı, ılımlı, vasat
orta
Sorunların çözümünde aşırılıklardan kaçınan, ölçülü bir yöntem izleyen
orta
Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre
orta
Eğitimde zayıf ile iyi arasındaki derece
orta
İyi ile kötü arasındaki durum, hâl
ortasından
Favoriten