Rural environments are too quiet for me.
- Kırsal ortamlar benim için çok sessiz.
Tom grew up in a multilingual environment.
- Tom çok dilli bir ortamda büyüdü.
The setting influences the conversation.
- Ortam iletişimi etkiler.
The atmosphere became strained when he came.
- O geldiğinde ortam gerginleşti.
What Jane said made the atmosphere less tense.
- Jane'in söylediği ortamı daha az gerdi.
They interpret ambient electronic music.
- Onlar ortamı elektronik müzikle yorumluyor.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Has the climate changed?
- Ortam farklılaştı mı?
They moved in the same circles.
- Aynı ortamlarda takılıyorlardı.
Their habitat is threatened by deforestation.
- Onların yetişme ortamı ormansızlaşma tarafından tehdit ediliyor.
Tom only wears a suit on special occasions.
- Tom özel ortamlarda sadece takım elbise giyer.
Tom didn't think what Mary was wearing was appropriate for the occasion.
- Tom Mary'nin giydiğinin ortam için uygun olduğunu düşünmüyordu.
Television is obsolete as a medium in any case.
- Televizyon ortam olarak her halükarda modası geçmiş.
We haven't yet found a happy medium.
- Henüz mutlu bir ortam bulmadık.
gürültülü ortamları sevimiyorum.