Definition von ortak im Türkisch Englisch wörterbuch
- partner
We're competitors, not partners.
- Biz rakibiz, ortak değil.
I just made Tom partner.
- Sadece Tom'la ortak oldum.
- common
Though they're twins, they don't have many interests in common.
- Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- mutual
Tom and Mike became acquainted through their mutual friends.
- Tom ve Mike ortak arkadaşları sayesinde arkadaş oldular.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- joint
They worked jointly on this project.
- Bu proje üzerinde ortaklaşa çalıştılar.
The project was a joint effort by students from three different classes.
- Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.
- partner, associate; common, shared, joint, mutual, communal, collective, corporate
- (Biyokimya) covalent
What is a covalent bond?
- Ortak değerlikli bağ nedir?
- (Kanun) stockholder
The stockholders are making money hand over fist.
- Ortaklar kolay yoldan para kazanıyorlar.
- co_partner
- (Politika, Siyaset) combined
- cooperative
- communal
The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms.
- Apartman ucuz fakat sadece ortak banyoları var.
- (Ticaret) shareholding
- (Ticaret) co-partner
- public
- concerted
- in common
The two premiers had nothing in common.
- İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.
I give up. What do an Irish priest and Congolese witch doctor have in common?
- Ondan vazgeçtim. İrlandalı rahip ve Kongolu cadı doktorun ortak neyi var?
- spouse
- (Ticaret) part owner
- interested
- identic
- mate
- collaborator
- consociate
- party
- copartner
- conjunct
- cooperator
- (karar) agreed
- sympathetic
- sidekick
- fellow
- partner; associate
- collective
The consequence of individual crimes should be collective punishment.
- Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.
- common, held in common, shared
- pard
- (Hukuk) collective, common, joint, associated
- associate
Dan lied to his associates.
- Dan, ortaklarına yalan söyledi.
The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
- Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- partner , common (adj)
- dormant partner
- fellow wife (in a polygamous household)
- shareholder
- privy
- comprehensive
- coheir
- helpmate
- co
- unanimous
- corporate
- universal
- associated
- commutual
- cosignatory
- ortak görüş
- consensus
- ortak üretim
- (Askeri) co-production
- ortak ürün
- (Ticaret) joint product
- ortak üye
- (Kanun,Ticaret) associate member
- ortak farkındalık
- Common awareness
- ortak gider
- public expenditure
- ortak güvenlik
- Collective security
- ortak kullanım alanı
- shared areashared spacecommunual area
- ortak olmak
- participate
I wanted to participate.
- Ortak olmak istiyordum.
- ortak payda
- (Politika Siyaset) common ground
- ortak tarım politikası
- (Ticaret) common agricultural policy
- ortak yönetim
- joint management
- ortak zorunlu ders
- Common compulsory course
- Ortak Araştırma Merkezi
- (Hukuk) (OAM) Joint Research Centre
- Ortak Dış ve Güvenlik Politikası
- (Hukuk) Common Foreign and Security Policy (CFSP)
- Ortak Gümrük Tarifesi
- (Hukuk) (OGT) Common Customs Tariff (CCT)
- Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası
- (Hukuk) Common Security and Defence Policy (CSDP)
- Ortak Pazar
- the Common Market, the European Economic Community
- Ortak Taşımacılık Politikası
- (Hukuk) Common Transportation (Transport) Policy
- Ortak Transit ve Tek İdari Belge
- (Hukuk) (SAD) Common Transit and Single Administrative Document (SAD)
- Ortak pazar
- Common Market
- Ortak pazar
- European Community
- Ortak pazar
- European Economic Community
- ortak Pazar
- the Common Market
- ortak alan
- common area
- ortak alan
- common area , common field
- ortak amaç
- (Hukuk) shared commitment
- ortak anlayış belgesi
- document of understanding(DOU)
- ortak anten
- communal aerial, common antenna
- ortak anten
- stack
- ortak arkadaş
- mutual friend
Tom and Mike became acquainted through their mutual friends.
- Tom ve Mike ortak arkadaşları sayesinde arkadaş oldular.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- ortak batarya sinyalleşmesi
- (Askeri) common battery signaling
- ortak bazlı
- common-base
- ortak bağlayıcı elemanları
- common fasteners
- ortak bağımsız kuruluşlar
- (Hukuk) common independent institutions
- ortak bildiri
- (Hukuk) joint communiqué
- ortak bilgi mübadele sözlük ve dili
- (Askeri) common information exchange glossary and language
- ortak bir davranış izlemek
- (Hukuk) to proceed by common action
- ortak bölge
- (Pisikoloji, Ruhbilim) common region
- ortak devlet
- (Hukuk) associated state
- ortak devletler
- (Hukuk) associated states
- ortak değerler
- (Hukuk) common values
- ortak dil
- interlanguage
- ortak dil
- common language
- ortak donanım
- common hardware
- ortak duvarlı ev
- semidetached house
- ortak duygu
- fellow-feeling
- ortak düzenleme
- (Pisikoloji, Ruhbilim) coregulation
- ortak düzenleme
- co-regulation
- ortak düzenli kuruluşlar
- (Politika, Siyaset) coordinated organisation
- ortak düşünce
- collective notion
- ortak dış politika
- (Hukuk) common foreign policy
- ortak egemenlik
- (Hukuk) condominium
- ortak eksenli
- coaxal
- ortak eksenli
- coaxial
- ortak elektronlar
- paired electrons
- ortak emitörlü
- common-emitter
- ortak etmek
- to make (someone) a partner, take (someone) on as a partner
- ortak etmek
- partner
- ortak etmek
- associate
- ortak etmen
- coefficient
- ortak eylem
- (Hukuk) joint action
- ortak finansman
- (Hukuk) co-finance, joint financing
- ortak girişim
- (Hukuk) joint venture
- ortak girişim
- collective
- ortak girişim
- joint adventure
- ortak girişim
- joint undertaking
- ortak görüşle bir araya gelen topluluk
- camp
- ortak harekat modelleme, planlama ve simülasyon stratejisi; Bilgisayarlı İntikal
- (Askeri) common operational modeling, planning, and simulation strategy; Computerized Movement Planning and Status System
- ortak hat
- unibus
- ortak havacılık tüzüğü
- (Hukuk) joint aviation regulations (jars)
- ortak hesap
- joint account
- ortak ilkeler
- (Hukuk) joint principles
- ortak istihbarat veritabanı
- (Askeri) common intelligence database
- ortak istihdam değerlendirmesi
- (Hukuk) joint employment review
- ortak istihkaklar listesi
- (Askeri) common table of allowance
- ortak iyilik
- collective ownership
- ortak işlem-dizin
- shared procedure
- ortak kanal iç anahtarlama sinyalleşmesi
- (Askeri) common channel interswitch signaling
- ortak kapasite
- mutual capacitance
- ortak karar
- (Hukuk) co-decision
- ortak karar
- joint resolution
- ortak karar
- agreed decision
- ortak kat
- ortakkat
- ortak keçeler
- common seals
- ortak komisyon
- (Hukuk) joint commission
- ortak komite
- (Hukuk) joint committee
- ortak koşullar
- (Hukuk) standart clauses
- ortak kullanma
- collectivization
- ortak kullanmak
- share
- ortak mal sahibi
- joint owner
- ortak mal sahipliği
- parcenary
- ortak meclis
- (Hukuk) common assembly
- ortak merkezli
- concentric
- ortak mirasçı
- coheir
- ortak mirasçı kadın
- coheiress
- ortak mod
- common mode
- ortak mutabakatla
- (Hukuk) by common accord
- ortak müktesebat
- (Hukuk) acquis communautaire
- ortak mülkiyet
- collective ownership
- ortak mülkiyet
- tenancy in common
- ortak mülkiyet
- community ownership
- ortak niyet bildirgesi
- (Hukuk) memorandum of understanding
- ortak normlar
- (Hukuk) common standards
- ortak olarak
- commonly
- ortak olma
- intercommunity
- ortak olmak
- 1. to participate in, share in. 2. to become a partner with; to become partners
- ortak olmak
- interest
- ortak olmak
- be a party to
- ortak olmak
- partner
- ortak olmak
- make one
- ortak olmak
- club together
- ortak olmak
- associate oneself
- ortak olmak
- club
- ortak olmak
- share in
- ortak olmak
- become partners
- ortak olmak
- a) to become a partner (with) b) to share
- ortak olmak
- associate
- ortak papazlık yönetimindeki kilise
- collegiate church
- ortak payda
- common denominator
He's trying to appeal to the least common denominator.
- O en küçük ortak paydaya itiraz etmeye çalışıyor.
- ortak pazar örgütü
- (Hukuk) common market organisation
- ortak piyasa düzeni
- (Hukuk) common market organisations
- ortak program
- common program
- ortak rapor
- (Hukuk) joint report
- ortak rızayla
- (Hukuk) by common accord
- ortak salım
- associated emission
- ortak savunma
- (Hukuk) common defence
- ortak soruşturma ekibi
- (Hukuk) joint investigation team
- ortak tahlil
- (Hukuk) joint analysis
- ortak tam bölen
- math . common divisor, common factor
- ortak tambölen
- common factor
- ortak teknik özellikler; termal görüntüleme sistemi
- (Askeri) technical interface specification; thermal imaging system
- ortak telefon hattı
- party line
- ortak terim
- uniterm
- ortak teçhizat grubu
- (Askeri) common equipment group
- ortak tutum
- (Hukuk) Common Position, Joint Position
- ortak tutum izlemek
- (Hukuk) to proceed by common action
- ortak varis
- coparcener
- ortak varis
- coheir
- ortak varis
- parcener
- ortak varislik
- coparcenary
- ortak varislik
- parcenary
- ortak veri köprüsü idare sistemi
- (Askeri) common data link management system
- ortak veri tabanı
- common data base
- ortak yapmak
- cut in
- ortak yazar
- coauthor
- ortak yazılım
- common software
- ortak yer istasyonu; Kıta Amerikası yer istasyonu
- (Askeri) common ground station; continental United States ground station
- ortak yön
- community
- ortak yönetim
- (Hukuk) codetermination
- ortak çarpan
- ratio of a geometrical progression
- ortak çıkar
- (Hukuk) common interest
- ortak çıkar ilişkisi
- privity
- ortak ölçülmez sayılar
- math . incommensurable numbers
- ortak ölçülür sayılar
- math . commensurable numbers. O
- ortak özellikleri olan grup
- species
- ortak özellikleri olmak
- osculate
- ortak üye ülkeler
- (Politika, Siyaset) associated countries
- ortak üyelik
- (Hukuk) associate member
- ortak şalterler arası anahtarlama değişkeni
- (Askeri) common interswitch rekeying variable
- Orta Amerika Ortak Pazarı
- (Hukuk) Central American Common Market
- Ortak karar
- codecision
- kurucu ortak
- (Ticaret) cofounder
- sınırı ortak olmak
- join
- avrupa ortak pazarı
- (Ticaret) common market
- birçok ortak noktası olmak
- (deyim) have something in common
- hukuki ortak
- (Ticaret) associate
- kurucu ortak
- (Ticaret) co founder