ortağı

listen to the pronunciation of ortağı
Türkisch - Englisch
interested
Simple past tense and past participle of interest
Owning a share of a company
If you are interested in something, you think it is important and want to learn more about it or spend time doing it. I thought she might be interested in Paula's proposal I'd be interested to meet her
An interested party or group of people is affected by or involved in a particular event or situation. All the interested parties eventually agreed to the idea. see also self-interested
{s} curious, fascinated; concerned, involved; having a share or stake in something; motivated by self-interest
Having or showing interest
Having the attention engaged; having emotion or passion excited; as, an interested listener
having or showing interest; especially curiosity or fascination or concern; "an interested audience"; "interested in sports"; "was interested to hear about her family"; "interested in knowing who was on the telephone"; "interested spectators"
involved in or affected by or having a claim to or share in; "a memorandum to those concerned"; "an enterprise in which three men are concerned"; "factors concerned in the rise and fall of epidemics"; "the interested parties met to discuss the business"
past of interest
Having an interest; concerned in a cause or in consequences; liable to be affected or prejudiced; as, an interested witness
ortak
partner

We're competitors, not partners. - Biz rakibiz, ortak değil.

The two men were business partners. - İki adam iş ortaklarıydı.

suç ortağı
Accomplice
ortak
common

They had been working together for common interests. - Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.

The common language of many Asians is English. - Birçok Asyalının ortak dili İngilizce'dir.

suç ortağı
confederate
ortak
mutual

Forget it. He is our mutual friend, after all. - Unut gitsin. Sonuçta o bizim ortak arkadaşımız.

We have a mutual friend. - Ortak bir arkadaşımız var.

ortak
joint

They agreed to form a joint partnership. - Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.

They made a joint decision to divorce. - Boşanmak için ortak bir karar aldılar.

ortağı gibi davranmak
partner
ortak
{i} associate

The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals. - Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.

Dan lied to his associates. - Dan, ortaklarına yalan söyledi.

ortak
partner, associate; common, shared, joint, mutual, communal, collective, corporate
ortak
{i} mate
dert ortağı
confidant
ortak
(Biyokimya) covalent

What is a covalent bond? - Ortak değerlikli bağ nedir?

ortak
(Kanun) stockholder

The stockholders are making money hand over fist. - Ortaklar kolay yoldan para kazanıyorlar.

ortak
co_partner
ortak
(Politika, Siyaset) combined
ortak
cooperative
ortak
communal

The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms. - Apartman ucuz fakat sadece ortak banyoları var.

ortak
(Ticaret) shareholding
ortak
(Ticaret) co-partner
ortak
public
ortak
concerted
ortak
in common

The two premiers had nothing in common. - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.

Tom and Mary have nothing in common. - Tom ve Mary'nin ortak bir şeyi yok.

ortak
spouse
ortak
(Ticaret) part owner
ortak
interested
ortak
{i} party
ortak
comprehensive
suç ortağı
complicity
suç ortağı
(Kanun) abetter
suç ortağı
(Kanun) complice
suç ortağı
bottle-holder
suç ortağı olmak
(Askeri,Kanun) aid and abet
ortak
collective

The consequence of individual crimes should be collective punishment. - Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.

ortak
copartner
ortak
coheir
ortak
helpmate
ortak
co
ortak
unanimous
ortak
corporate
ortak
universal
ortak
identic
ortak
associated
suç ortağı
cohort
dert ortağı
shoulder to cry on
dert ortağı
1. a sympathetic ear. 2. confidant. 3. fellow sufferer
dert ortağı
(deyim) a shoulder to cry on
dert ortağı
fellow sufferer
dert ortağı
companion in misfortune
koalisyon ortağı
coalition partner
ortak
collaborator
ortak
consociate
ortak
conjunct
ortak
cooperator
ortak
(karar) agreed
ortak
sympathetic
ortak
sidekick
ortak
fellow
ortak
partner; associate
ortak
common, held in common, shared
ortak
pard
ortak
(Hukuk) collective, common, joint, associated
ortak
partner , common (adj)
ortak
dormant partner
ortak
fellow wife (in a polygamous household)
ortak
shareholder
ortak
privy
ortak
commutual
ortak
cosignatory
suç ortağı
stiff
suç ortağı
bottle holder
suç ortağı
joint offender
suç ortağı
abettor
suç ortağı
accessory before the fact
suç ortağı
accessary
suç ortağı
accessory

Having sold him the murder weapon makes you an accessory to uxoricide. - Ona cinayet silahını satman onun karısın öldürmek için seni suç ortağı yapar.

He was arrested as an accessory to the robbery. - Soygunun suç ortağı olarak tutuklandı.

suç ortağı
accomplice, accessory
suç ortağı gibi gösterme
look of complicity
suç ortağı olan
accessary
suç ortağı olmak
connive
süreç ortağı
(Ticaret) process partner
wins ortağı
(Bilgisayar) wins partner
Türkisch - Türkisch

Definition von ortağı im Türkisch Türkisch wörterbuch

Ortak
şerik
Ortak
(Osmanlı Dönemi) ŞERİK
Ortak
müşterek
dert ortağı
Bir kimsenin derdini anlattığı, derdini paylaştığı dostu
dert ortağı
Aynı derdin sıkıntısı içinde bulunanlardan her biri
ortak
Kuma: "Kendi üstüne bir ortağın getirilmesi Emeti'nin pek ziyade gücüne gitmişti."- E. E. Talu
ortak
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek: "Edebiyata şiirle başlamak, büyük küçük bütün yazarlarda görülen ortak bir yöndür."- N. Cumalı
ortak
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar: "Bırakın ortağıma bir telefon edeyim."- H. Taner
ortak
Yeniçeri ocağından emekli olanlara verilen ad
ortak
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar
ortak
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek
ortak
Kuma
ortağı
Favoriten