oransız

listen to the pronunciation of oransız
Türkisch - Englisch
{s} disproportionate
incommensurate
inordinate
asymmetrical
lopsided
irrational
incommensurable
unequal
unproportional
out of proportion, disproportionate
badly proportioned, proportionless, disproportionate
distorted
disproportional
oran
ratio

The channel has low signal-to-noise ratio. - Kanal düşük sinyal-gürültü oranına sahip.

What's the student/teacher ratio at your school? - Okulundaki öğrenci / öğretmen oranı nedir?

oran
{i} rate

How much is the monthly rate? - Aylık oran ne kadardır?

At what rate did the illness spread? - Hastalık ne oranda yayıldı.

oran
proportion

The exit flowrate is proportional to the pressure difference around the exit valve. - Çıkıştaki akış hızı, çıkış kapakçığının etrafındaki basınç farkıyla orantılıdır.

The force of gravity between two objects is proportional to the product of the two masses, and inversely proportional to the square of the distance between their centers of mass. - İki nesne arasındaki çekim kuvveti iki kütlenin ürünü ile orantılıdır ve onların kütle merkezleri arasındaki mesafeyle ters orantılıdır.

oransız miktar
irrational
oransız olarak
disproportionately
oran
(Biyoloji) quotient
oran
proportion; estimate; ratio, rate
oran
(Ticaret) margin
oran
incidence
oran
(Kanun) quorum
oran
(Bilgisayar) zoom
oran
magnification
oran
rating
oran
(Bilgisayar) zoom to
oran
(Tıp) rate ratio
oran
measure

You can use a psychrometer to measure relative humidity. - Nispi nem oranını ölçmek için, bir psikrometre kullanabilirsiniz.

As a measure to prevent another period of inflation, our government has jacked up interest rates. - Enflasyonun başka dönemini önlemek için bir önlem olarak, bizim hükümet faiz oranlarını yükseltti.

oran
relation
oran
rate , ratio
oran
percentage

The animal cell has a greater percentage of proteins than the plant cell. - Hayvan hücresi, bitki hücresinden daha büyük bir protein oranına sahiptir.

The percentage of carbohydrates in animal cells is approximately 6 percent. - Hayvan hücrelerindeki karbonhidrat oranı yaklaşık yüzde altıdır.

oran
proportion; ratio; rate
oran
rate, ratio
Englisch - Englisch

Definition von oransız im Englisch Englisch wörterbuch

Oran
A male given name
Oran
given name, male
Oran
Port of Algeria
Oran
City (pop., 1998: 692,516), northwestern Algeria. Situated on the Mediterranean Sea, it is about midway between Tangier, Morocco, and Algiers. With the adjacent Mers el-Kebir, it is the country's second largest port. Founded in the 10th century by Andalusians as a base for trade with the northern African hinterland, it was held by the Spanish until 1708, when it fell to the Ottomans. It was devastated by an earthquake in 1790. In 1792 the Ottomans settled a Jewish community there. In 1831 it was occupied by the French, who established a modern port and naval base. In World War II (1939-45) it came under the control of the Allied Powers. Most of its European inhabitants left after Algerian independence in 1962. It is divided into a waterfront and the old and new city sections built on terraces above it
oran
a port city in northwestern Algeria and the country's 2nd largest city
Türkisch - Türkisch
nispetsiz
ORANSIZ
Kendinde oran bulunmayan, nispetsiz
ORAN
(Osmanlı Dönemi) Biçim, tenasüb, endam
ORAN
(Osmanlı Dönemi) Tahmin, keşif
ORAN
(Osmanlı Dönemi) Ölçü, mikyas
Oran
nispet

Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor. - Suç oranı sürekli olarak artıyor.

oran
İki büyüklük, iki nicelik arasındaki bağıntı
oran
iki şey arasındaki karşılıklı uygunluk
oran
İki şeyin birbirini tutması, karşılıklı uygunluk, tenasüp
oran
iki büyüklük arasındaki bağınt
oran
Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak verilen yargı, tahmin. İki büyüklük, iki nicelik arasındaki bağıntı
oran
Albert Camus'nün yapıtlarında bolca söz ettiği, Cezayir'deki kent
oran
Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak verilen yargı, tahmin
oran
Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet: "Dini, dili ne olursa olsun her insan doğup büyüdüğü, ekmeğini kazandığı toprak üstünde korkusuz, güven altında yaşadığı oranda kendini mutlu duyuyordu."- N. Cumalı. İki şeyin birbirini tutması, karşılıklı uygunluk, tenasüp
oran
Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet
oransız
Favoriten