only; alone; nothing but

listen to the pronunciation of only; alone; nothing but
Englisch - Türkisch

Definition von only; alone; nothing but im Englisch Türkisch wörterbuch

all
{i} hepsi

Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar. - All of them are just here to pick up girls.

Onların hepsi lezzetliydi! - All of it was delicious!

all
{i} her şey

Yapmanız gereken her şey bu evrakı imzalamaktır. - All you have to do is sign this paper.

Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir. - One will be judged by one's appearance first of all.

all
bütün

Para bütün kötülüğün köküdür. - Money is the root of all evil.

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

all
her iki taraf
all
tamamen

Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu. - Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.

Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

all
her biri

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

Bill her zaman dürüsttür. - Bill is honest all the time.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Bebek tüm gece ağladı. - The baby cried all night.

Bahçedeki tüm çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

all
alayı
all
tümü

Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi. - Our soccer team beat all the other teams in the town.

Üzgünüm, mantıların tümü bitti. - I'm sorry, we're all out of manti.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Ben senin yaşındayken, Virgil ve diğerlerinin hepsini ezbere bilirdim. - When I was your age, I knew Virgil and all the others by heart.

Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir. - 80% of all English words come from other languages.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
Englisch - Englisch
all