one's clothes, furniture, luggage, or possessions collectively; stuff

listen to the pronunciation of one's clothes, furniture, luggage, or possessions collectively; stuff
Englisch - Türkisch

Definition von one's clothes, furniture, luggage, or possessions collectively; stuff im Englisch Türkisch wörterbuch

things
{i} eşyalar

Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın. - Please leave my things as they are.

Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al. - Take things a little more seriously.

things
{i} işler

Andrina'nın işleri ciddiye almadığını bilirim ama kendisi harika bir arkadaş. - I know Andrina doesn't take things seriously, but she is a wonderful friend.

İşler planlandığı gibi gitmedi. - Things did not go as intended.

things
{i} palto
things
{i} giysiler

Büyük annem giysiler örmeyi seviyor. - My grandmother likes to weave things.

things
olaylar

Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış. - Try to see things as they really are.

Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var. - Tom often has trouble remembering things.

things
{i} şapka
things
ortalık

Ortalık vahşileşmek üzere. - Things are about to get wild.

things
koşullar

Burada Boston'da koşullar farklıdır. - Here in Boston, things are different.

Koşullar değişmek üzere. - Things are about to change.

things
ilişkiler

İlişkiler çirkinleşiyor. - Things are getting ugly.

İlişkiler daha kötü oluyorlar. - Things are getting worse.

things
gidişat

Tom gittikten sonra buralarda gidişat aynı olmayacak. - Things won't be the same around here after Tom leaves.

Gidişat çok hızlı değişir. - Things change too quickly.

things
eşya hukuku
things
vaziyet

Umarım vaziyet çok değişmez. - I hope things don't change too much.

things
durum

Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk. - Among other things, we talked about the weather.

Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir. - I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.

things
eşya

Bunlar senin eşyaların mı? - Are these your things?

Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın. - Please leave my things as they are.

things
şeyler

Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar. - Older people are often afraid of trying new things.

Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme. - Don't say bad things about others.

things
iş/malzeme/şey
Englisch - Englisch
things

Ole Golly just had indoor things and outdoor things.... She just had yards and yards of tweed which enveloped her like a lot of discarded blankets, which ballooned out when she walked, and which she referred to as her Things. —Louise Fitzhugh, Harriet the Spy (1964).

Ones clothes, furniture, luggage, or possessions collectively; stuff
things
one's clothes, furniture, luggage, or possessions collectively; stuff
Favoriten