Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Tepenin üstünde bir mahzen kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- You're on top of the bell curve.
Tom bir terfi aldıktan sonra kendini dünyanın tepesindeymiş gibi hissediyordu.
- Tom was feeling on top of the world after getting a promotion.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.
... costs, plus profit on top of that, and if you are going to save any money through what ...