Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
- Don't all speak at the same time.
Tom ve Mary her ikisi de aynı anda konuşmaya başladı.
- Tom and Mary both started talking at the same time.
Onlar aynı anda Paris'e vardılar.
- They arrived in Paris at the same time.