oluşmak

listen to the pronunciation of oluşmak
Türkisch - Englisch
consist of

Taxes consist of direct taxes and indirect ones. - Vergiler doğrudan vergiler ve dolaylı olanlardan oluşmaktadır.

be formed
comprise of
come into existence
comprise

The United States comprises 50 states. - Amerika Birleşik Devletleri 50 eyaletten oluşmaktadır

occur
consist

This book consists of five chapters. - Bu kitap beş bölümden oluşmaktadır.

Our committee consists of ten members. - Komitemiz on üyeden oluşmaktadır.

grow out of
to occur, to happen, to take place
to come into existence
to come into existence/being; to be formed, to be constituted; to take shape; to consist of, to comprise, to be made up of; to arise; to originate
to consist of, be made up of, be composed of
to come into being, be formed, be constituted
take shape
develop
formed
compose

Atoms are composed of protons, neutrons, and electrons. - Atomlar proton, nötron ve elektronlardan oluşmaktadır.

The human body is composed of billions of small cells. - İnsan vücudu milyarlarca küçük hücrelerden oluşmaktadır.

emanate
made up of

America is made up of 50 states. - Amerika 50 eyaletten oluşmaktadır.

The United States is made up of 50 states. - Amerika 50 eyaletten oluşmaktadır.

constituted
arise
originate
be made up of
reign
blossom
form
follow
erupt
consist in
oluş
presence
oluş
(Dilbilim) process
oluş
existence

The earth came into existence about five thousand million years ago. - Dünya yaklaşık beş bin milyon yıl önce oluştu.

In 1989, the extremely famous Eiffel Tower celebrated its one hundred years of existence. - 1989 yılında, son derece ünlü Eyfel Kulesi var oluşunun yüz yılını kutladı.

oluşma
growth
oluşma
forming
oluşma
(Denizbilim) compose

The committee is composed chiefly of professors. - Komite genellikle profesörlerden oluşmaktadır.

Every march is composed of separate steps. - Her yürüyüş ayrı adımlardan oluşmaktadır.

oluşma
(Fotoğrafçılık) development
tekrar oluşmak
(Tıp) reappear
oluş
consist of

How many people does this ship's crew consist of? - Bu geminin mürettebatı kaç kişiden oluşur?

Taxes consist of direct taxes and indirect ones. - Vergiler doğrudan vergiler ve dolaylı olanlardan oluşmaktadır.

oluş
compose of
oluş
being

All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages. - Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.

Do you know who brought that team into being? - O takımı kimin oluşturduğunu biliyor musun?

oluş
comprise of
oluş
consist

The central nervous system consists of four organs. - Merkezî sinir sistemi dört organdan oluşur.

This class consists of 15 boys and 28 girls. - Bu sınıf 15 erkekten ve 28 kızdan oluşuyor.

oluş
{f} comprised

Brazil is comprised of twenty-six states. - Brezilya yirmi altı eyaletten oluşur.

The Southern Hemisphere is comprised mainly of oceans. - Güney Yarımküre, çoğunlukla okyanuslardan oluşur.

oluş
procession
oluş
composed

Air is mainly composed of nitrogen and oxygen. - Hava ağırlıklı olarak nitrojen ve oksijenden oluşur.

All life is based on chemistry and all living things are composed of chemical compounds. - Tüm yaşam kimyaya dayalıdır ve yaşayan her şey kimyasal bileşiklerden oluşur.

yakamozlar oluşmak
phosphorescence to create
üzerinde hav oluşmak
To pile on the form
enfeksiyon oluşmak
(an infection) to occur
enfeksiyon oluşmak
(an infection) to develop
kist dışında oluşmak
(Tıp) extracystic
oluş
existence, being; genesis, formation
oluş
occurrence
oluş
way of coming into being; becoming, coming into being, genesis, formation
oluş
consisted

The audience consisted mainly of students. - Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.

Goethe's personal vocabulary consisted of about eighty thousand words. - Goethe'nin kişisel sözcük dağarcığı neredeyse seksen bin sözcükten oluşuyordu.

oluş
becoming
oluşma
coming into being, formation
oluşma
forming, formation
sorun oluşmak
(problem) to occur
sorun oluşmak
(problem) to arise
sorun oluşmak
(problem) to come up
yeniden oluşmak
regenerate
Türkisch - Türkisch
Belli bir varlık kazanmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek, teşekkül etmek, tekevvün etmek
Belli bir varlık kazanmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek, teşekkül etmek, tekevvün etmek: "Gün batımına yakın İskenderun körfezini sis basıyor, sisten dağlar oluşuyor."- R. H. Karay
yapılaşmak
mürekkep olmak
oluş
Olmak eylemi ya da biçimi
oluş
Olmak işi veya biçimi, vuku
oluş
Oluşma, teşekkül, tekevvün
oluş
Olma işi veya biçimi, vuku
oluş
Bir durumdan öteki duruma geçiş
oluşma
Oluşmak işi, teşekkül
oluşmak
Favoriten