olgunlaşmamak

listen to the pronunciation of olgunlaşmamak
Türkisch - Englisch
(neg. form of olgunlaşmak ) not to mature
olgun
mature

Peter was fed up with childish girls and wanted to meet a really mature woman. - Peter, çocuksu kızlardan bıktı ve gerçekten olgun bir kadınla tanışmak istedi.

Girls mature faster than boys. - Kızlar erkeklerden daha hızlı olgunlaşırlar.

olgun
ripe

He lived to a ripe old age. - Olgun bir yaşa kadar yaşadı.

The apple is not quite ripe yet. - Elma henüz oldukça olgun değildir.

olgun
perfect
olgun
(Denizbilim) adult

I thought we could discuss this like mature adults. - Bunu olgun yetişkinler gibi tartışabileceğimizi düşündüm.

olgun
dignified
olgun
in season

Strawberries are now in season. - Çilekler şimdi olgundur.

olgun
grown-up

Your brother's awfully grown-up for his age. - Kardeşin yaşına göre çok olgun.

olgun
(Tıp) mahire
olgun
matured

You've obviously matured. - Sen açıkça olgunlaştın.

Tom has matured a great deal. - Tom bir hayli olgunlaştı.

olgun
experienced
olgun
mellow

Most women mellow as they age. - Çoğu kadın, yaşlandıkça olgunlaşır.

Like good wine, women mellow when they age. - İyi şarap gibi, kadınlar yaşlandıklarında olgunlaşırlar.

olgun
fruity
Olgunlaşmama
(Tıp) immaturity
olgun
grown

Our children are grown. - Bizim çocuklarımız olgun.

Your brother's awfully grown-up for his age. - Kardeşin yaşına göre çok olgun.

olgun
ripe, mature, mellow; experienced, mellow
olgun
ripe, mature
olgun
(spiritually, mentally, or emotionally) mature (person)
olgun
seasoned
Türkisch - Türkisch

Definition von olgunlaşmamak im Türkisch Türkisch wörterbuch

olgun
Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş (insan), kâmil: "Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti."- Y. K. Karaosmanoğlu
olgun
Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, kâmil
olgun
Yenecek duruma gelmiş (meyve): "Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar."- R. H. Karay
olgun
Yenecek duruma gelmiş
olgunlaşmamak
Favoriten