olgunlaşır

listen to the pronunciation of olgunlaşır
Türkisch - Englisch
ripen
To mature; to fit or prepare; to bring to perfection; as, to ripen the judgment

When faith and love, which parted from thee never, Had ripined thy iust soul to dwell with God. --Milton.

To cause to mature; to make ripe; as, the warm days ripened the corn
{v} to grow or make ripe, to swell
When crops ripen or when the sun ripens them, they become ripe. I'm waiting for the apples to ripen You can ripen the tomatoes on a sunny windowsill. to become ripe or to make something ripe
To approach or come to perfection
grow ripe; "The plums ripen in July"
cause to ripen or develop fully; "The sun ripens the fruit"; "Age matures a good wine"
{f} mature, become fully grown or developed; cause to mature, bring to a state of full development or growth
to grow ripe; to become mature, as in botany: grain, fruit, flowers, and the like; as, grapes ripen in the sun
To grow ripe; to become mature, as grain, fruit, flowers, and the like; as, grapes ripen in the sun
cause to ripen or develop fully; "The sun ripens the fruit"; "Age matures a good wine
grow ripe; "The plums ripen in July" cause to ripen or develop fully; "The sun ripens the fruit"; "Age matures a good wine
olgun
mature

Peter was fed up with childish girls and wanted to meet a really mature woman. - Peter, çocuksu kızlardan bıktı ve gerçekten olgun bir kadınla tanışmak istedi.

His niece is attractive and mature for her age. - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.

olgun
ripe

He lived to a ripe old age. - Olgun bir yaşa kadar yaşadı.

The apples are not quite ripe. - Elmalar oldukça olgun değiller.

olgun
perfect
olgun
(Denizbilim) adult

I thought we could discuss this like mature adults. - Bunu olgun yetişkinler gibi tartışabileceğimizi düşündüm.

olgun
dignified
olgun
in season

Strawberries are now in season. - Çilekler şimdi olgundur.

olgun
grown-up

Your brother's awfully grown-up for his age. - Kardeşin yaşına göre çok olgun.

olgun
(Tıp) mahire
olgun
matured

Tom's matured a fair bit in the last few years. - Tom son birkaç yıl içinde biraz olgunlaştı.

Tom has matured a great deal. - Tom bir hayli olgunlaştı.

olgun
experienced
olgun
mellow

Like good wine, women mellow when they age. - İyi şarap gibi, kadınlar yaşlandıklarında olgunlaşırlar.

Most women mellow as they age. - Çoğu kadın, yaşlandıkça olgunlaşır.

olgun
fruity
olgun
grown

Our children are grown. - Bizim çocuklarımız olgun.

Your brother's awfully grown-up for his age. - Kardeşin yaşına göre çok olgun.

olgun
ripe, mature, mellow; experienced, mellow
olgun
ripe, mature
olgun
(spiritually, mentally, or emotionally) mature (person)
olgun
seasoned
Türkisch - Türkisch

Definition von olgunlaşır im Türkisch Türkisch wörterbuch

olgun
Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş (insan), kâmil: "Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti."- Y. K. Karaosmanoğlu
olgun
Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, kâmil
olgun
Yenecek duruma gelmiş (meyve): "Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar."- R. H. Karay
olgun
Yenecek duruma gelmiş
olgunlaşır
Favoriten