olaylar

listen to the pronunciation of olaylar
Türkisch - Englisch
{i} developments
things

Tom often has trouble remembering things. - Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.

Try to see things as they really are. - Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.

data
(Bilgisayar) events on
goings-on
incidents

We had no unexpected incidents during our trip. - Gezimiz sırasında beklenmedik olaylarımız olmadı.

The increase in incidents of terrorism is really unnerving. - Terör olaylarındaki artış gerçekten de sinir bozucu.

events

What were yesterday's chief events? - Dünün önemli olayları neydi?

Tom loves sports events. - Tom spor olaylarını sever.

episodes
affairs
phenomena

Tom believes in paranormal phenomena. - Tom normal ötesi olaylara inanıyor.

Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena. - Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.

olay
event

Her debut was the biggest social event of the season. - Onun sahneye ilk çıkışı mevsimin en büyük sosyal olayı idi.

It is easy to be wise after the event. - Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır.

olay
incident

He described the incident in detail. - O, olayı ayrıntılı olarak açıkladı.

Years intervene between the two incidents. - İki olay arasında yıllar geçer.

olaylar dizisi
plot
olaylar dizisi
vista
olaylar dizisi
chain of events
olaylar dizisi
1. sequence of events. 2. lit. plot
olaylar dizisi
consecution
olaylar dizisi
catalog
olaylar dizisi
action
olaylar dizisi
catalogue
olacak olaylar
(deyim) coming events
olumsuz olaylar
adverse events
olay
case

He had nothing to do with the case. - Onun olayla bir ilgisi yoktu.

He was involved in a murder case. - O, bir cinayet olayına karıştı.

olay
(Nükleer Bilimler) phenomena

Tom believes in paranormal phenomena. - Tom normal ötesi olaylara inanıyor.

A rainbow is one of the most beautiful phenomena of nature. - Bir gökkuşağı doğanın en güzel olaylarından biridir.

olay
{i} episode

It was an embarrassing episode. - Utanç verici bir olaydı.

olay
circumstance

Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place. - Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.

olay
fact

Wait until all the facts in the case are known. - Olay hakkındaki tüm gerçekler bilinene kadar bekleyin.

A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident. - Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.

olay
happening

The story was full of marvelous happenings. - Hikaye hayret verici olaylarla doluydu.

I couldn't have predicted this happening. - Ben bu olayı tahmin edemezdim.

olay
experience

This is Mary's first experience of a death in the family. - Bu, Mary'nin ailedeki ilk ölüm olayıdır.

Tom had a similar experience. - Tom benzer bir olay yaşadı.

olay
chose
güncel olaylar
current events

The teacher tried to interest the students in current events. - Öğretmen güncel olaylara öğrencilerin dikkatini çekmeye çalıştı.

komik olaylar
comedy
olay
event, occurrence
olay
apparition
olay
thing

We must not get angry at things: they don't care at all. - Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.

We see things differently, according to whether we are rich or poor. - Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.

olay
occurring
olay
accident

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene. - Bu kazada beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine bu kadar çabuk gelmeleri.

The police took some pictures of the scene of the accident. - Polisler olay yerinin birkaç fotografını çekti.

olay
bang
siyasi olaylar
political events
toplumsal olaylar
social events
yıllık olaylar
annual events
olay
business
olay
occasion

What's the big occasion today? - Bugünkü büyük olay nedir?

olay
occurrence

Needless to say, theft was a rare occurrence. - Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.

That occurrence is inevitable. - O olay kaçınılmazdır.

olay
phenomenon

In Sweden it is more common for a child to have three first names than one, but here, at home, this is a more unusual phenomenon. - İsveç'te bir yerine üç isme sahip olmak bir çocuk için daha yaygındır, fakat burada, evde, daha sıra dışı bir doğal olaydır.

Lightning is an electrical phenomenon. - Şimşek, elektriksel bir olaydır.

olay
news event
olay
episodes
olay
the event
sıradışı olaylar
extraordinary events
ardarda olaylar dizisi
catalog
ardarda olaylar dizisi
catalogue
bilinen ve ünlü olaylar
(Kanun) facts of general notoriety
birbirine bağlı olaylar dizisi
concatenation
dış olaylar
externals
elektro kinetik olaylar
electrokinetic phenomena
gelecek olaylar
(deyim) coming events
gelecekte olacak olaylar
(deyim) coming events
güncel olaylar programı
(Basın) current affair programme
güncel olaylar programı
(Basın) current affair program
günlük olaylar
current events
heyecanlı olaylar dizisi
drama
ikinci derecede kalan olaylar dizisi
underplot
kritik olaylar 
(Fizik) critical phenomena 
olay
unusual event, incident
olay
instance
olay
event, incident, case, fact, happening, occurrence; phenomenon
olay
scene

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene. - Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.

She described the scene in detail. - Olay yerini detaylı olarak tanımladı.

olay
affair

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

They are going to investigate the affair. - Onlar olayı araştıracak.

olay
contingent
tarihsel olaylar
annals
Englisch - Englisch

Definition von olaylar im Englisch Englisch wörterbuch

olay
Palm leaves, prepared for being written upon with a style pointed with steel
Türkisch - Türkisch
ahval
Olay
fenomen
olay
Önemli tarihî olgu
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vak'a
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka: "O olaydan sonra bir daha yalnız kalmamıştık onunla."- N. Cumalı. Önemli tarihsel olgu
olay
(Osmanlı Dönemi) hâdise
Englisch - Türkisch

Definition von olaylar im Englisch Türkisch wörterbuch

önemli olaylar
highligts
olaylar
Favoriten