There's a possibility that the man was murdered.
- Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.
There is a possibility that we won't have to shut down the factory.
- Fabrikayı kapatmak zorunda olmayacağımıza dair bir olasılık var.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
Tomorrow there's a high probability it will rain.
- Yarın yağmur yağacağına dair yüksek bir olasılık var.
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
The odds were against me.
- Olasılıklar benim aleyhimeydi.
The odds are against me.
- Olasılıklar benim aleyhime.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
There's a good chance that he'll come.
- Büyük olasılıkla gelecek.
There's a good chance that he'll be chosen.
- Onun seçileceğine dair iyi bir olasılık var.
Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war.
- Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
Tom was probably right.
- Tom büyük olasılıkla haklıydı.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
Tom and Mary came up with a possible solution to their problem.
- Tom ve Mary kendi sorunlarına olası bir çözüm ile geldiler.
Germany faced possible starvation.
- Almanya olası bir açlıkla yüz yüze kaldı.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
- Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
I've considered all of those possibilities.
- Tüm bu olasılıkları düşündüm.
We've already eliminated half the possibilities.
- Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
- Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
- Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.