olağanüstülük

listen to the pronunciation of olağanüstülük
Türkisch - Englisch
hugeness
extraordinariness
phenomena
phenomenon
remarkableness
olağanüstü
extraordinary

Tom is an athlete with extraordinary strength. - Tom olağanüstü gücü olan bir atlettir.

The iPhone is an extraordinary cell phone. - iPhone olağanüstü bir cep telefonu.

olağanüstü
{s} splendid
olağanüstü
(Bilgisayar) outstanding

He has an outstanding talent for music. - Onun müzik için olağanüstü bir yeteneği var.

Tom is an outstanding actor. - Tom olağanüstü bir oyuncudur.

olağanüstü
{s} fantastic

Iceland was fantastic. - İzlanda olağanüstüydü.

olağanüstü
{s} huge
olağanüstü
breathtaking
olağanüstü
{s} exceptional

I've done nothing exceptional. - Olağanüstü bir şey yapmadım.

Tom is an exceptional basketball player. - Tom olağanüstü bir basketbol oyuncusudur.

olağanüstü
{s} spectacular

The view from the mountain top was spectacular. - Dağın tepesinden manzara olağanüstüydü.

Tom lived in a spectacularly beautiful place. - Tom olağanüstü manzaralı güzel bir yerde yaşadı.

olağanüstü
incredible

You're really incredible. - Sen gerçekten olağanüstüsün.

That story is too incredible to be true. - O hikaye gerçek olmak için çok olağanüstü.

olağanüstü
{s} phenomenal

Tom did a phenomenal job here. - Tom burada olağanüstü bir iş yaptı.

Given the right conditions, compost worms can reproduce at a phenomenal rate. - Doğru koşullar göz önüne alındığında, kompost solucanları olağanüstü bir hızla üretebilir.

olağanüstü
{s} glorious
olağanüstü
{s} rare
olağanüstü
terrific
olağanüstü
uncanny

The resemblance is uncanny. - Benzerlik olağanüstü.

olağanüstü
doozy
olağanüstü
exceptionally
olağanüstü
prince of darkness
olağanüstü
it is incredible
olağanüstü
fabulous
olağanüstü
prodigiously
olağanüstü
magnificent
olağanüstü
tremendous
olağanüstü
prodigious
olağanüstü
singular
olağanüstü
unco
olağanüstü
lulu
olağanüstü
abnormal
olağanüstü
fantastical
olağanüstü
exceeding
olağanüstü
miraculous
olağanüstü
supernormal
olağanüstü
extraordinary; unheard-of, unusual
olağanüstü
classical
olağanüstü
extra

Tom and Mary have an extraordinarily happy marriage. - Tom ve Mary'nin olağanüstü mutlu bir evlilikleri var.

Tom is an athlete with extraordinary speed. - Tom olağanüstü hızı olan bir atlettir.

olağanüstü
above the ordinary
olağanüstü
remarkable

It was a remarkable experience. - Bu olağanüstü bir deneyimdi.

Tom has a remarkable memory. - Tom'un olağanüstü bir hafızası var.

olağanüstü
marvelous
olağanüstü
marvellous
olağanüstü
wonderful, stunning
olağanüstü
supernatural
olağanüstü
extreme

They are the extreme cases. - Onlar olağanüstü durumlar.

olağanüstü
extraordinary; unusual; spectacular, exceptional, magnificent, phenomenal, prodigous, remarkable, tremendous, out of this world
olağanüstü
dreamy
olağanüstü
{s} sublime
olağanüstü
{s} smashing
olağanüstü
{s} portentous
olağanüstü
{s} shining
olağanüstü
{s} paramount
olağanüstü
{s} raving
olağanüstü
uncommon
olağanüstü
{s} necromantic
olağanüstü
out of the ordinary
olağanüstü
{s} unaccountable
olağanüstü
{s} unearthly
olağanüstü
{s} preternatural
olağanüstü
{s} special

I have to go to a special meeting. - Olağanüstü bir toplantıya gitmem gerekiyor.

olağanüstü
out of this world
Türkisch - Türkisch
Olağanüstü olma durumu: "Bu yalılarda da hıdırellezi belirtir hiçbir olağanüstülük görülmüyordu."- S. Birsel
Olağanüstü olma durumu
Olağanüstü
dehşet
olağanüstü
Büyük bir hayranlığa yol açan, harikulâde
olağanüstü
Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan, fevkalâde
olağanüstü
Beklenmedik bir zamanda yapılan, önceden tasarlanmamış olan, fevkalade: "İlk önemli dedikodu, olağanüstü vergiler yüzünden çıkmış."- K. Tahir
olağanüstü
Büyük bir hayranlığa yol açan, harikulade: "Kadın milletinin bu gibi ince hesaplarda olağanüstü bir kabiliyeti var."- H. Taner
olağanüstü
Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan, fevkalade: "Bazı kentlerin, insanın üstünde olağanüstü bir etkisi oluyor."- H. E. Adıvar
olağanüstü
Beklenmedik bir zamanda yapılan, önceden tasarlanmamış olan, fevkalâde
olağanüstü
(Osmanlı Dönemi) fevkalâde